"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2013/64 E., 2023/62 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, alacak talebinin reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; taraflar arasında sözlü olarak yapılan inşaat sözleşmesi gereğince ......İlçesi, ......,Köyü, 2526 parsel sayılı taşınmazda 3 katta 9 daire inşa edilmesi, inşaatın tüm imalatının davacı şirket tarafından yapılacağının kararlaştırıldığını, dava konusu inşaatın tümüyle davacı şirket tarafından yapılarak bitirildiğini ancak mal sahibi olan davalını yapılan imalatın bedelini vermediğini, davalı tarafça davacı şirketle arasında yazılı bir sözleşme olmadığı iddiasında bulunulabileceğini ancak dava konusu taşınmazda yapılan inşaatın plan ve projesi, yapı ruhsatı, sigorta kayıtları incelendiğinde müvekkilinin bu inşaatı bitirdiğinin anlaşılacağını, müvekkilinin iyi niyet kuralları çerçevesinde edimini tam anlamıyla yerine getirdiğini, kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmenin yazılı şekil şartına tabi olmadığını, uyuşmazlığın dava konusunun taşınmazda yapılan inşaat işlerine yönelik olduğunu, yapılacak keşif ile talep edilen tazminat bedelinin tam olarak ortaya çıkacağını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, taşınmazın yapım bedeli olmak üzere 10.000,00 TL'nin yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; yapılan inşaatın taraflar arasında kurulan adi ortaklıkça yapıldığını, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2007/194 E. sayılı davada da davacının 1 bağımsız bölüm için tapu iptal tescil talebinde bulunduğunu, tarafların sözlü olarak güvene dayalı inşaatın yapılması yönünden anlaşmaları bulunduğunu, inşaatın başlangıcında davalının 20.000,00 TL elden nakit ödeme yaptığını, 13.000,00 TL banka borcunu ödediğini,1.000,00 TL de marangoz ödemesi yaptığını, davacı şirketin uygun plan proje çizdirdiğini, inşaat başlangıç aşamasında iken dava dışı ...'a 75.000,00 TL, dava dışı ...'e 75.000,00 TL bedelle 5 ve 8 nolu bağımsız bölümleri sattığını, inşaat bitiminde tarafların birer daire alıp kalanın satılarak paylaştırılmasının kararlaştırıldığını ancak davacı şirketin o tarihteki temsilcisi olan dava dışı .....,'ın eşiyle arasındaki problem nedeniyle söz konusu taşınmazları dava dışı...'ın annesi ve kız kardeşinin üzerine tescil edildiğini, belgelendirilmesi halinde işçilik, malzeme, harç, SSK vs. üzerinden 1/2 gideri ödemeyi taahhüt ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece verilen 23.09.2010 tarihli ve 2007/208 E., 2010/518 K. sayılı kararla; taraflar arasında karşılıklı iş anlaşması olduğu, tarafların daha önce yaptıkları inşaat nedeniyle anlaşmazlığa düştükleri, eldeki dosyada davacı şirketin sözlü inşaat akti gereği yaptığı inşaatın bedelini talep ettiği, davalının ise aktin inşaat sözleşmesi değil adi ortaklık olduğunu savunduğu, tüm belgelerde davacı şirketin müteahhit olduğu açık olduğundan aralarındaki ilişkinin sözlü inşaat sözleşmesi olarak kabul edildiği, davalının kısmi ödeme iddialarının belgeli olmadığından dikkate alınmadığı, her ne kadar davacı şirket 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 366 ncı maddesi uyarınca talebinin SGK ödemeleri ve diğer giderleri de kapsadığını belirtmiş ise de, bu yön ayrıca mali araştırma gerektireceğinden ve yanlar arasındaki ilişkinin sürekliliğinden (başka ihtilaflar da mevcut olmakla) bu yöndeki talep hakkının saklı tutulduğu, davacı şirketin ıslahla faiz türünü değiştirdiğinden dava dilekçesindeki gibi yasal faize hükmedildiği, dosyada bulunan bilirkişi raporunun hükme esas almaya yeterli olduğu, 288.604,00 TL olan maliyet bedelinden davacı şirketin ödendiğini kabul ettiği 146.000,00 TL düşülmek suretiyle 142.604,00 TL' nin davalıdan tahsili yönünde hüküm kurulduğu, KDV ve SSK ödemeleri için ayrı bilirkişi incelemesi yapılmadığı ve davacının ıslah dilekçesindeki bu talebi gözetilerek bu iki kalem üzerinden hakkının saklı tutulduğu gerekçesiyle; davanın davacının SSK ödemeleri ve KDV yönünden hakkı saklı kalmak üzere 142.604,00 TL üzerinden kabulüne, bu miktarın 10.000,00 TL' sine dava tarihinden, kalanının ıslah tarihinden işletilecek yasal faiziyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 23.11.2012 tarihli ve 2012/4548 E., 2021/7364 K. sayılı ilamıyla; uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 292 nci madde hükmü gereğince, ilamda açıklanan adî yazılı sözleşmeler davacı şirket yönünden “yazılı delil başlangıcı” niteliğinde olduğundan ve tanık ... tarafından da kendisiyle yapılan sözleşmenin doğruluğu, yeminli beyanında açıklandığından yanlar arasındaki akdî ilişkinin hukuksal niteliğince sözlü olarak yapılan “adî ortaklık” sözleşmesi olduğunun kabulü gerektiği, Mahkemece uyuşmazlığın adî ortaklık sözleşmesinin düzenlendiği 818 sayılı Kanun'un 520 ile 541 nci madde hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, kabule göre de, reddedilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, davada vekille temsil olunan davalı yararına Avukatlık Ücreti takdir edilmemesinin de hatalı olduğu gerekçesiyle, hüküm bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, davanın konusunun tarafların aralarında inşaat işlerine ilişkin kurmuş oldukları adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi olduğu, adi ortaklığın tasfiyesi için atanan tasfiye memurunun 29.08.2019 tarihli raporunda; davalı ortağın 26.189,66 TL alacaklı, davacı ortağın da 26.189,66 TL borçlu olduğunun tespit edildiği, bu sebeple 29.08.2019 tarihli raporda adi ortaklığın tasfiye bilanço hesabı çıkarılarak tarafların alacaklılık ve borçluluk durumları tespit edildiğinden, tanık beyanları ve söz konusu 29.08.2019 tarihli tasfiye raporunun hükme esas alındığı, davacı şirketin davalı ortaktan bir alacağının bulunmadığı, tasfiye memurun 29.08.2019 tarihli raporu ile de sabit olduğundan davacının davalı ortağa karşı talep ettiği alacak davasının sübut bulmadığından reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; taraflar arasında kurulan inşaat işlerine ilişkin adi ortaklığın feshi ile tasfiyesine, tasfiye memurunun raporu doğrultusunda yapılan tasfiye sonucunda davacı ortağın davalı ortaktan alacağının bulunmadığı, davacı ortağın tasfiye sonucuna göre 26.189,66 TL davalı ortağa borçlu olduğunun tespitine, davacının sübut bulmayan alacak talebinin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; Mahkemece itirazlara rağmen çelişkinin giderilmediği tasfiye raporuna göre hüküm kurulduğunu, bozma ilamı uyarınca hesaplama yapılmadığını, bozma öncesi verilen kararda davacının bilirkişi raporuna dayalı alacağı ile saklı tutulan alacaklarının hesaba dahil edilmediğini, bilirkişinin arsanın alımındaki maliyeti davalı hanesine yazarak hata yaptığını, davacının da arsa alımına katkısı olduğunu dikkate almadığını, alınan arsanın satım bedelinin 47.000,00 TL'sinin davacı tarafça, 33.000,00 TL'sinin davalıca karşılandığını, sırf arsa üzerinde göründüğünden hatalı olarak davalı hanesine yazıldığını, yine inşaata ilişkin sundukları belge ve kayıtların dikkate alınmadığını, bilirkişi Yeminli Mali Müşavir olduğu halde yapı yaklaşık birim fiyatlarına vurgu yaptığını, bilirkişinin inşaat maliyetini 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'na göre hesapladığını, inşaat mühendisi bilirkişiler ise olması gerektiği gibi bina inşaat bedelini Bayındırlık ve İskan Bakanlığının, Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkındaki Tebliğ üzerinden inşaat giderlerini hesapladığını, bilirkişinin binaların emlak vergisi değerlerinin hesaplamalarında kullanılacak bina m² hesabına göre yaptığını, normal inşaat maliyet bedelleri hesabıyla ilgisiz sonuçlara ulaştığını, inşaatın bitirilmiş olduğu 2006 yılına ait birim fiyatları ile hesaplarken, bina toplam m² sini kapalı alan olarak aldığını, oysa kapalı ve açık (merdiven boşluğu, balkon vs.) alanın birlikte hesaplanması gerektiğini, inşaat bilirkişilerin yapılan ek işlere ilişkin tespit ve değerlendirmelerini de dikkate almadığını, yerleşik Yargıtay içtihatlarının hesaplamada dikkate alınmadığını, bilirkişinin inşa edilen 9 adet bağımsız bölümün 2 adedinin (5 ve 8 nolu) üçüncü kişilere satıldığını, üç adedinin (2, 6 ve 7 nolu) hısım ve akrabalara devredildiğini, dört adedinin (1,3,4, ve 9 nolu) da stokta kaldığını belirttiğini, davalının tapu işleminin satıcı tarafı olduğu, bedellerinin tahsilinin tevsik edici belge bulunmadığının belirtildiğini, bunun da hatalı olduğunu, 5,8,2,6 ve 7 nolu dairelerin tümünün bilançoda yer alması gerektiğini, yani adi şirketin stoklarında görülen 4 adet daire dışında, diğer belirttikleri dairelerin de aktifte gösterilmesi gerektiğini, davalının 4 adet daireyi kiraya vererek 5 yılı aşkın süredir kira elde ettiğini, bu gelirin de davalı uhdesinde kaldığının gözetilip tasfiyede dikkate alınması gerektiğini, 01.04.2023 tarihli dilekçelerine ekli belgelerin incelenmediğini, davacı şirketin karşıladığı bedelin 245.442,52 TL olduğunu, %25 müteahhit karı olan 61.360,63 TL eklendiğinde inşaat maliyetinin 306.803,15 TL'ye ulaştığını, bu maliyette davalının hiçbir katkısı olmadığını, davacı şirketin sermayesinin yanında emeğini de koyduğunu, emeğinin karşılığının %25 olan müteahhit katkısı olduğunu, yani davacının 47.000,00 TL(arsa katkısı) +245.442,52 TL (imalat katkısı)+61.360,63 TL (emek katkısı) =353.803,15 TL olduğunu, her ne kadar doğrudan maliyet içinde değerlendirilmese dahi , davacı şirketin inşaattan 5 ve 8 nolu bağımsız bölümlerden aldığı paralar için fatura keşide ettiğini, her bir daire için 10.800,00 'er TL olmak üzere 21.600,00 TL KDV ödediğini, vergi dilimi %30 olup her bir daireden 18.000,00' er TL olmak üzere 36.000,00 TL vergi ödendiğini, böylece ödenen toplam vergi olan 57.600,00 TL davacı şirket kasasından çıktığını, keşide olunan faturaların dosyaya sunulduğunu, imalat tarihinden ya da en azından dava tarihinden ticari faiz eklenmesi gerektiğini, davalının sadece 33.000,00 TL katkıda bulunduğunu, davalının ortaklıktaki hissesinin %5 bile olamayacağını, davacının inşaata yani ortaklığa katkısının 353.803,15 TL olduğunu, yine 2 ve 7 nolu dairelerden davacı şirkete aktarılması gereken yarı hisse olan 60.000,00 TL de aktarılmadığından davacı şirketin toplam alacağının 415.803,15 TL iken davalının lehine yorumlayarak 107.200,00 TL olduğunu, ortaklıktaki hisse ve paylaşımın bu şekilde dikkate alınması gerektiğini, ortaya çıkan miktara da dava tarihinden ticari faiz işletilmesi gerektiğini, son celsede davacının yemin teklifinin de dava dilekçesinde yer almadığından kabul edilmediğini, dava tarihi itibariyle her türlü delile müracaat edilmesi halinde yemin deliline de müracaat edilebildiğini, ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inşaat adi ortaklığının fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620 ile 642 vd. maddeleri,
2. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un (6101sayılı Kanun) 1 inci maddesi,
3. Değerlendirme
1.6101 sayılı Kanun'un 1 inci maddesine göre; 6098 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt sona erme ve tasfiye, 6098 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
2. Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece 6098 sayılı Kanun'un 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.
3. Ortaklar, ortaklık için avans verdiklerini ve masraf yaptıklarını iddia ediyorlarsa, bunların da 6098 sayılı Kanun'un 643 üncü maddesi uyarınca ortaklığın tasfiye hesabında dikkate alınması gerekir. Kuşkusuz, bu gider ve masrafların talep edilebilmesi için ispat edilmesi zorunludur. Ortaklık faaliyeti kapsamında yapılan giderlerin kural olarak yazılı delille ispatı gerekir. Ancak duruma göre, masraf yapılıp yapılmadığı veya yapılan masrafın ispatı bakımından bilirkişiye de başvurulabilir. Özellikle masraf yapıldığının kesin olduğu, yapılan masrafların bilirkişi incelemesiyle kolaylıkla tespit edilebileceği ve ortaya çıkarılabileceği durumlarda, yapılan masrafın ispatı bakımından bilirkişi incelemesi yapılması olanaklıdır (Şener, Oruç Hami, Adi Ortaklık, Ankara: Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 336).
4. Somut olayda; davacı şirket ile davalı arasında Edremit İlçesi,......,Mahallesi, 2526 parselde bulunan arsa üzerine 3 katlı 9 bağımsız bölümden oluşan inşaatın yapılması hususunda sözlü adi ortaklık anlaşması yapıldığı, inşaatın müteahhidi olarak davacı şirketin emeğini de ortaklığa koyduğu, davalının ise arsa sahibi olduğu, yapılan sözlü anlaşma uyarınca 29.08.2005 tarihli ve adî yazılı şekilde yapılan sözleşme ile yapılan inşaattaki 1. kat 5 numaralı dairenin dava dışı ...'a satıldığı ve 21.09.2005 tarihinde de ...'a kayden temlik edildiği, yine 30.09.2005 tarihli ve adî yazılı sözleşme gereğince de inşaattaki 2 nci kat 8 numaralı dairenin ise dava dışı ... 'e satıldığı ve 12.07.2006 tarihinde de ...'e kayden devredildiği, belirtilen bu adî yazılı sözleşmelerde davalı ile birlikte davacı şirketin o tarihteki yetkili temsilcisi olan dava dışı ...'ın da imzası bulunduğu, dava konusu 2 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin davacı şirketin o tarihteki yetkili temsilcisi dava dışı...'ın annesi ...e, 7 nolu bağımsız bölümün de ablası ...'a devredildiği, 1,4 ve 9 nolu bağımsız bölümler ile davalının ortaklığa koyduğu arsası karşılığı 3 nolu bağımsız bölümün de davalı uhdesinde kaldığı, tarafların sözlü ortaklık uyarınca 1/2'şer oranında pay sahibi oldukları, yönetici ortağın ise davacı şirket olduğu anlaşılmaktadır.
5. Her ne kadar Mahkemece; dosya kapsamında alınan 29.08.2019 tarihli tasfiye raporu hükme esas alınmak suretiyle davacı şirketin, davalı ortaktan bir alacağının bulunmadığı, davacı ortağın tasfiye sonucuna göre 26.189,66 TL davalı ortağa borçlu olduğunun tespitine yönelik değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş ise de, taraflar arasındaki ortaklık faaliyetlerinin kayıt altına alındığı, ortaklık adına tasdik edilmiş ve tutulmuş bir defter bulunmadığı, davacı şirkete ait ticari defterlerin asıl olmayıp fotokopi oldukları, sayfa eksikliği ve kapanış tasdiklerinin bulunmaması nedeniyle bu kayıtların muhasebe usul ve esaslarına uygun olmadığı, bu şekliyle de bilançonun bu kayıtlara göre tespitinin mümkün olamayacağı açık olmakla, dava konusu sözlü ortaklık ilişkisinin davanın açıldığı 02.05.2007 tarihi itibariyle sona ererek tasfiye aşamasına girdiği; ortaklığın tasfiyesi kapsamında öncelikle, ortaklığın malvarlığının paraya çevrilmesinin gerektiği, ortaklığa konu 3 katlı ve 9 bağımsız bölümden oluşan dairelerden üçüncü kişilere satılanların tapuda gösterilen satış bedelinin, bu bedele itiraz halinde ise satış tarihindeki rayiç değerlerinin; satılmayıp mevcut olan bağımsız bölümlerin ise ortaklığın sona erdiği tarih olan 02.05.2007 tarihi itibariyle gerçek piyasa değerlerinin belirlenmesi; yine ortaklığa konu işin gerçekleştirilmesi amacıyla masraf yapıldığının şüphesiz olduğundan yapılan bu masrafların ispatı bakımından yazılı delil sunulamasa bile, ortaklığın faaliyeti alanında uzman tasfiye memurları tarafından yapılan masrafların tespit edilebileceği göz önünde bulundurularak, konusunda uzman üç kişilik tasfiye memuru heyetinden, taraflar arasındaki ortaklık sözleşmesi, ortaklık konusu işle ilgili bilgi ve belgeler, üçüncü kişi, kurum ve firmalarla yapılan ilgili sözleşmeler, ortaklarca yapıldığı iddia edilen gider ve masraflara dair belgeler üzerinde inceleme yapılıp, özellikle belgelendirilemeyen masraflar yönünden ise, işin mahiyeti gereği yapılması beklenilen giderlerin piyasa rayiçlerine (yapıldığı tarihteki) göre tespit edilmesi; ayrıca ortaklığın üçüncü kişilere ve kurumlara borcunun olup olmadığı hususunun da belirlenmesi suretiyle, ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle aktif ve pasif değerleri hesaplanarak, ortaklar tarafından yapıldığı iddia ve ispat edilen masraflar ve varsa verilen avans her bir ortağa iade edildikten sonra, tasfiye işlemine dair sonuç bilanço alınıp, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu hazırlanan bilirkişi raporuna göre hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
6. Kabule göre de, davanın 02.05.2007 tarihinde yani 1086 sayılı Kanun döneminde açıldığı, dava tarihi itibariyle davacı şirketin sair delil ibaresine dilekçesinde yer vermekle yemin deliline de başvurduğunun kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı kanun) döneminde açıldığı kanısıyla davacı şirketin yemin deliline açıkça dayanmadığından bu delile başvurmadığı yönündeki değerlendirme de doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
11.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.