Logo

8. Hukuk Dairesi2024/361 E. 2025/65 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tescil dışı bırakılan bir taşınmazın zilyetliği ve tapuya tescili talebiyle açılan tescil davasında, zilyetlikle kazanma şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yargıtay'ın bozma ilamında belirtilen hususlara uygun olarak yapılan yargılama sonucunda, taşınmazın davacı ve mirasçıları tarafından nizasız, sürekli ve malik sıfatıyla uzun süredir kullanıldığı, davacı lehine zilyetlikle kazanma şartlarının oluştuğu ve taşınmazın Hazine adına tesciline engel bir durum olmadığı değerlendirilerek yerel mahkemenin kabul kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen tescil davasında İlk Derece Mahkemesince verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Alanya ilçesi ... köyünde bulunan, doğusu ... ... taşınmazı, batısı ..., ... ..., M. ... ... ve ... ... taşınmazı, güneyi ... varisleri taşınmazı, kuzeyi mezarlık ve su kanalı ile çevrili, murislerinden kendisine intikal eden taşınmazı nizasız, fasılasız malik sıfatıyla tarım arazisi olarak kullandığını, taşınmazın uzun zaman önce bahçe haline getirildiğini, imar ve ihyasının 70 yıl önce tamamlandığını, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmadığını, kadastro çalışmaları sırasında her nasılsa tespit dışı bırakıldığını, müvekkilinin bugüne kadar hiç kimseyle herhangi bir ihtilaf yaşamadığını belirterek, taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi, davacı açısından 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 14 ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 713 üncü maddesi gereğince aranan şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Antalya ili Alanya ilçesi ... (...) Mahallesi kuzeyi kuru dere ve devamında köy mezarlığı, doğusu ... ..., batısı ... ... ... taşınmazı ve güneyi yol ile çevrili 17.11.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfiyle gösterilen sarıya boyalı 5.523,60 m²'lik taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir. Hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında hava fotoğraflarından yararlanılmadığı, ziraat bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda taşınmaz üzerinde 7-8 yaşlarında narenciye ağaçları bulunduğunun belirtildiği, ancak taşınmazın öncesinin kullanım şekli belirlenmeden yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verildiği, bu şekilde eksik ve yetersiz bir incelemeye dayalı olarak hüküm kurulamayacağı, dava tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait 3 ayrı dönemde çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının istenilerek dosya arasına konulması, daha sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, seçilecek yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, bir jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişisi, üç kişilik ziraat mühendisi bilirkişisi, bir fen bilirkişisi ve üç orman mühendisi bilirkişisinin katılımı ile mahallinde yeniden keşif yapılarak zilyetlikle kazanma şartlarının davacı lehine oluşup oluşmadığının kesin olarak belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, dava konusu Antalya ili Alanya ilçesi ... (...) Mahallesinde bulunan, kuzeyi kuru dere ve devamında köy mezarlığı, doğusu ... ..., batısı ... ... ... taşınmazı ve güneyi yol ile çevrili, 05.11.2021 tarihli kurul raporunda (A) harfi ile gösterilen 5.523,43 m²'lik taşınmazın 14.09.1956 yılında tamamlanan kadastro çalışmaları sırasında taşlık, çalılık, tepe olduğundan bahisle tescil harici bırakıldığı, taşınmazın öncesinde davacının babası Mehmet Çelik tarafından kullanıldığı, babasının ölümünden sonra eklemeli zilyetlik yoluyla taşınmazın davacıya düştüğü, dava konusu taşınmaza 50-60 yıldır zilyet olunduğu, taşınmazın 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanunu'na göre orman olmadığı, dolayısıyla 44785 sayılı Orman Kanununa Bazı Hükümler Eklenmesine Ve Bu Kanunun Birinci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve 5658 sayılı Orman Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun'lar kapsamında kalmadığı, 04.03.1988 tarihinde kesinleşmiş orman kadastrosu dışında kalması ve evveliyatının orman olmadığının anlaşılması sebebiyle 6831 sayılı Orman Kanunu'nun değişik 1 inci maddesine göre orman sayılmayan yerlerden olduğu, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan taşınmazlardan olmadığı, özel mülkiyete konu edilebileceği, incelenen hava fotoğraflarından dava konusu taşınmazın 1957 yılında imar edilmiş halde tarım arazisi olarak kullanıldığı, davacı açısından 3402 sayılı Kanun'un 14 ve 4721 sayılı Kanun'un 713 üncü maddesi gereğince aranan şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Antalya ili Alanya ilçesi ... Mahallesinde bulunan 05.11.2021 tarihli bilirkişi kurulu raporunda (A) harfi ile gösterilen 5.523,43 m2'lik taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Davalı Hazine vekili, Yargıtay bozma ilamında belirtilen eksikliklerin yerine getirilmediğini, taşınmazın 1956 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılmış olmasının bir kadastro işlemi olduğunu ve itirazsız kesinleştiğini, bu nedenle 10 yıllık süre geçtikten sonra açılan davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere bu tür taşınmazların kişi adına tescil edilebilmesi için tespit dışı bırakılmaları ve imar ihyasının tamamlanmasından itibaren 20 yılı aşkın süre nizasız, fasılasız, malik sıfatıyla kullanılması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun bu hususları açıklamakta yetersiz olduğunu, taşınmazın imar ve ihya edilmediğini, zilyetlikle kazanma koşullarının oluşmadığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararını temyiz etmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyulan bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, mevcut deliller takdir edilerek karar verildiğine, uygulanması gereken hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığına, bozmaya uyulmakla taraflar lehine ve aleyhine kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça imkan olmadığı gibi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerin biri de var olmadığına göre, İlk Derece Mahkemesi kararında yazılı gerekçeler dikkate alındığında temyizen incelenen karar usul ve kanuna uygun olup davalı Hazine vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

SONUÇ: Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ONANMASINA,

Harçtan muaf olduğundan Hazineden harç alınmasına yer olmadığına,

1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

13.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.