Logo

9. Hukuk Dairesi2023/13124 E. 2023/19362 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, aile sağlığı merkezinde sözleşmeli sağlık memuru olarak çalıştığı dönemde, işçi statüsünde olup olmadığı ve toplu iş sözleşmesinden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin alacak davasında iş mahkemesinde yargı yolunun caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca aile sağlığı merkezlerinde sözleşmeli sağlık personeli olarak çalışanların işçi statüsünde olmadığı, idari hizmet sözleşmesi ile çalıştıkları, dolayısıyla aralarındaki uyuşmazlıkların iş mahkemelerinin görev alanına girmediği ve uyuşmazlığın çözüm merciinin idari yargı olduğu gözetilerek, iş mahkemesinin esasa girerek verdiği karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/737 E., 2023/874 K.

DAVA TARİHİ : 25.07.2019

KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 20. İş Mahkemesi

SAYISI : 2019/741 E., 2022/187 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü Bismil Salat Aile Sağlığı Merkezi Aile Hekimliğinde 01.08.2011 tarihinden itibaren sağlık memuru ünvanı ile çalıştığını, 28.09.2012 tarihinden itibaren Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası üyesi olduğunu, toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmasına dair yazının 19.12.2012 tarihinde davalıya tebliğ edildiğini, yine 18.12.2012 tarih ve 2143 sayılı yazı ile davacının çalıştığı Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü Bismil Salat Aile Sağlığı Merkezine de bu hususta bilgi verildiğini, Sendika ile davalının üyesi bulunduğu Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) arasında 01.01.2013-31.12.2014, 01.01.2015-31.12.2016 ve 01.01.2017- 31.12.2018 tarihleri arasında yürürlük süreli toplu iş sözleşmelerinin imzalandığını, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince dava tarihine kadar toplu iş sözleşmesi hükümleri doğrultusunda hesaplama yapılması gerektiğini, usulünce yapılan bildirimlere rağmen davacının toplu iş sözleşmesinin sosyal yardımlarından yararlandırılmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi olduğunu, davacının temel ücretinin, Sendikaya üye olduğu 19.12.2012 tarihine göre ve toplu iş sözleşmesi hükümleri dairesinde belirlenerek takip eden dönem ve toplu iş sözleşmelerinde belirlenen zam artış oranlarına göre belirlenip alacakların hesaplanması gerektiğini, talep konusu alacakların toplu iş sözleşmesinden kaynaklanması sebebiyle alacaklara her ay için ayrı ayrı belirlenecek tarihten itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek işletme kredisi faizi uygulanmak suretiyle tahsili gerektiğini iddia ederek toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ücret farkı zammı, ikramiye, ilave tediye, yol parası, sosyal yardım, hizmet zammı, giyim yardımı, konut yardımı, yemek yardımı, denge ödeneği alacaklarının bankalarca işletme kredilerine uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; talep konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu (5258 sayılı Kanun) kapsamında çalıştırılan davacının işçi statüsünde olmadığını, bu sebeple davacıya yapılacak ödemelerin kanunda tahdidi olarak sayıldığını, davacının toplu iş sözleşmesi hükümlerinden faydalanmasına olanak bulunmadığını, aksi durumun kabulü hâlinde dahi müvekkili Bakanlığın, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası ile Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu işverenleri Sendikası arasında imzalanan toplu iş sözleşmesinin tarafı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının davalı Bakanlık bünyesinde Diyarbakır ili İl Sağlık Müdürlüğü Bismil Salat Aile Sağlık Merkezi Aile Hekimliği bünyesinde 28.09.2012 tarihinden itibaren sağlık memuru olarak çalıştığı, Türk Sağlık İşçileri Sendikası üyesi olduğunun davalı tarafa 18.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği, Sendika ile TÜHİS arasında 01.01.2013 -31.12.2014, 01.01.2015-31.12.2016 ve 01.01.2017-31.12.2018 tarihleri arasında yürürlük süreli toplu iş sözleşmelerinin imzalandığı, davacının Sendika üyesi olmasına rağmen toplu iş sözleşmelerinden kaynaklı fark alacaklarının ödenmediği gerekçesiyle bilirkişi raporundaki hesaplama doğrultusunda, dava ve ıslah dilekçeleri de nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davacının işçi statüsünde çalışmadığını, aile hekimliği uygulamasına ilişkin çalıştırılacak personele uygulanacak mevzuat, sözleşme, esas ve usuller, yapılacak ödemelerin belirli, sınırlı ve açık olduğunu, dolayısıyla davacı işçi statüsünde çalışmadığından ve davacıya yapılacak ödeme kalemleri mevzuatta tahdidi olarak sayıldığından davacının toplu iş sözleşmesi hükümlerinden faydalanmasının mümkün olmadığını belirterek istinaf talebinde bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası üyesi olduğu, davacının Sendika üyeliğinin Sağlık Bakanlığına 18.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası ile davalı Bakanlığın üyesi bulunduğu, Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası arasında imzalanan dönem toplu iş sözleşmelerinin dosyada mevcut olduğu, davacının Sendika üyesi olduğu, üyeliğin işverenliğe bildirilmesini takiben toplu iş sözleşmesinden faydalanabileceğinin açık olduğu, dosya kapsamında davacının 01.08.2011 tarihinde işe girdikten sonra dava tarihi itibarıyla bu işyerindeki çalışmasını sürdürdüğünün anlaşıldığı, davacının ücretinin ücret bordrolarına göre tespit edildiği, dosyada mevcut toplu iş sözleşmeleri uyarınca toplu iş sözleşmesinden kaynaklı alacaklar ve sosyal yardımlardan faydalanması gerektiği, bu kapsamda Mahkemece verilen kararın usul ve kanuna uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz başvuru dilekçesinde, istinaf başvuru sebeplerini tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; taraflar arasındaki çalışma ilişkisinin niteliği gereği davacının işçi sayılıp sayılmayacağı, buna dayalı olarak da anılan davada iş mahkemesi yönünden yargı yolunun caiz olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.

2. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun (657 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2 nci maddesi, 5258 sayılı Kanun'un 3 ve 8 inci maddeleri.

3. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5 inci maddesi.

4. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 09.06.2016 tarihli ve 2015/3721 Esas, 2016/17324 Karar sayılı ilâmının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Anayasanın 128. maddesinde Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir. Maddede sözü edilen 'diğer kamu görevlileri' kavramı memurlar ve işçiler dışında, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde, kamu hukuku ilişkisiyle çalışanları kapsamaktadır. Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde memur ve/veya diğer kamu görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin tercih kanun koyucunun takdir alanı içindedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca, kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.

Sözleşmeli personel, 657 sayılı Kanunda sayılan dört istihdam türünden biri olarak, memurluk sistemine, kamu hizmetinin insan unsurunun memurlardan oluşturulması ilkesine getirilmiş bir istisna olup, bu kapsamda çalıştırılanlar, kamu hizmetine sözleşme ilişkisiyle bağlanmışlardır. Ancak, sözleşme ilişkisini belirleyen temel ilke olan “irade serbestisi” sözleşmeli personel istihdamında geçerli değildir. İdarenin kanuniliği ilkesi gereği, yapılacak sözleşmelerin içeriği ve sözleşme yapılma yöntemi mevzuatta yer verilen düzenlemelerle belirlenmekte, tarafların iradesi belirleyici olmamaktadır. Yapılan sözleşmeler, iş hukukundaki “iş sözleşmeleri”nden farklı olarak “idari hizmet sözleşmeleri” niteliğinde bulunmaktadır.

Kamuda sözleşmeli personel çalıştırılması ile ilgili bir çok düzenleme yapılmıştır. Bunlar; 657 sayılı Kanun'un 4/B maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 399 sayılı KHK’ye göre istihdam edilen sözleşmeli personel, Sağlık Bakanlığında 4924 sayılı Kanun çerçevesinde istihdam edilen sözleşmeli sağlık personeli, 5393 sayılı Belediye Kanununa göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 375 sayılı KHK’ya göre istihdam edilen sözleşmeli bilişim personeli, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ek geçici 16. maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, Teşkilat Kanunlarına ve diğer kanunlara göre istihdam edilen sözleşmeli personele (Kadro karşılığı sözleşmeli personel, düzenleyici ve denetleyici kurumlarda istihdam edilen sözleşmeli personel, diğer teşkilat kanunları çerçevesinde istihdam edilen sözleşmeli personel) ilişkin düzenlemelerdir.

Bir diğer istihdam şekli olan “işçi” ise, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinde tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre; “işçi” bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi olarak ifade edilmektedir. İşçi sıfatının kazanılması iş sözleşmesinin varlığına dayandığından, her şeyden önce ortada tarafların serbest iradeleriyle kabul edilmiş bir sözleşme ilişkisinin bulunması zorunludur. İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm görevi 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemelerine verilmiştir.

“Sözleşmeli personel” atamayla değil, işçiler gibi sözleşme ile çalıştırılmaktadır. Bağlı bulundukları sözleşme, iş hukukunda geçerli irade serbestisine dayanan iş sözleşmesinden farklı olarak, idari hizmet sözleşmesi niteliği taşımaktadır.

Bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için, idare ile imzalanması, konusunun kamu hizmetine ilişkin olması, özel hukuku aşan koşulları içermesi, belirli bir süreyi kapsaması gerekir.

Bir sözleşmenin idari sözleşme olup olmadığının belirlenebilmesi için sözleşme taraflarından birisinin idare olması ve sözleşme konusunun kamu hizmetine ilişkin bulunması koşulları her zaman yeterli olmayabilir. Bu taktirde idare ile karşı taraf arasında akdedilen sözleşmenin tüm hükümlerinin incelenerek, tarafların, idareye kamu gücünden doğan üstün yetkiler tanımak suretiyle sözleşmeye idari sözleşme niteliği vermek amacında olup olmadıklarının araştırılması gerekmektedir. Özel hukuk sözleşmelerinde söz konusu olmayan bazı üstün yetkilerin tanınması, idari sözleşmelerin en belirgin özelliğidir.

Bu hükümler, özel hukuku aşan şartlar olarak nitelendirilir. Bu durum idarenin kamusal yetkisini kullanarak yaptığı sözleşmede, idareye üstünlük ve otorite tanınması şeklinde kendini gösterir. İdareye üstünlük ve otorite tanınması ona, gözetim ve denetim yapma, emir verme ve ceza uygulama, sözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirme ve fesih etme, resen hareket etme gibi hak ve yetkilerin verilmesi yolundaki sözleşme hükümleri ile belli olur.

Özel sözleşmelerde taraflar, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sözleşmenin konusunu, amacını, biçimini, bağlantı kuracakları kişileri serbestçe seçebilirler. Buna karşılık, idari sözleşmelerde, çerçevesini oluşturan kanuni mevzuat tarafların hareket serbestisini kısıtlamaktadır.

Bu sebepledir ki; özel hukuk sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar adli yargıda, idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ise idari yargıda giderilmektedir. (Ş. Gözübüyük Yönetim Hukuku Ankara 1983 sahife 198-199)

..."

3. Değerlendirme

1. Sözleşmeli personel, idare ile akdettiği bir idari hizmet sözleşmesi kapsamında çalışmasına rağmen çalışma koşulları ve özlük hakları itibarıyla kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışanlar 399 sayılı KHK, 657 sayılı Kanun kapsamında çalışanlar ise bu Kanun hükümleri ve kendi özel kanunlarına tâbidir. Özel kanunda hüküm bulunmayan hâllerde ise 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar uygulanır.

2. 5258 sayılı Kanun'un "Personelin Statüsü ve mali haklar" başlığını taşıyan 3 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında Sağlık Bakanlığının, aile hekimliği hizmetlerini yürütmek için kimleri sözleşmeli olarak çalıştırabileceği ya da kimleri görevlendirebileceği açıklanmıştır. Üçüncü fıkrasında, Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşlarında kadroya bağlı olarak uzman tabip, tabip, ebe, hemşire ve sağlık memuru olarak çalışmakta iken sözleşmeli aile hekimi veya aile sağlığı elemanı olarak çalışmaya başlayanların, kurumlarında aylıksız veya ücretsiz izinli sayılacakları ve bunların kadroları ile ilişkilerinin devam edeceği, bu personel talep ederse eski görevine atanacağı ve sözleşmeli statüde geçen sürelerinin kazanılmış hak derece ve kademelerinde veya kıdemlerinde değerlendirileceği, yine Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşmeli olarak çalışmakta iken sözleşmeli aile hekimi veya aile sağlığı elemanı statüsüne geçenler de eğer önceki sözleşmeli personel statüsüne dönmek isterlerse, eski kurumlarındaki boş pozisyonlara öncelikle atanacakları ve bu Kanun kapsamındaki çalışmalarının hizmet sürelerinde dikkate alınacağı belirtilmiştir.

3. Aile hekimliği hizmetinin esasları Kanun'un 5 inci maddesinde düzenlenmiştir. Maddede aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde, kişilerin aile hekimine kaydının yapılacağı, her bir aile hekimi için kayıtlı kişi sayısının, asgari 1.000, azami 4.000 olacağı, aile hekimliği hizmetlerinin ücretsiz sunulacağı, acil hâller hariç, haftada kırk saatten az olmamak kaydıyla ilgili aile hekiminin talebi ve o yerin sağlık idaresince onaylanan çalışma saatleri içinde bu hizmetlerin yerine getirileceği, acil hâller ve mücbir sebepler dışında, kişi hangi sosyal güvenlik kuruluşuna tâbi olursa olsun, aile hekiminin sevki olmaksızın sağlık kurum ve kuruluşlarına başvuranlardan katkı payı alınacağı, bu katkı payı tutarının, Sağlık, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarınca müştereken belirleneceği, diğer kanunların aile hekimliği hizmetleri kapsamındaki hizmetlerin sunumu ile sevk ve müracaata ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı, aile hekimlerinin şahsi kayıtlarının ilgili il ve ilçe sağlık idare birimlerinde tutulacağı, aile hekimlerinin kullandığı kayıtların, kişilerin sağlık dosyaları ile raporların, sevk belgesi ve reçete gibi belgelerin, resmî kayıt ve evrak niteliğinde olduğu ve bunların hekimin ayrılması veya kişinin hekim değiştirmesi hâlinde eksiksiz olarak devredileceği, ilgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ile resmî tabiplerce düzenlenmesi öngörülen her türlü rapor, sevk evrakı, reçete ve sair belgelerin, aile hekimleri tarafından düzenleneceği hususları vurgulanmıştır.

4. 5258 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasında, hangi hususların Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği sayılmış ve maddenin ikinci fıkrasında da aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarıyla yapılacak sözleşmede yer alacak hususların ve bu Kanun'da belirlenen esaslar çerçevesinde yapılacak ödeme tutarları ile bu ücretlerden indirim oran ve şartlarının, sözleşmenin feshini gerektiren sebeplerin, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

5. 5258 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının, ikinci cümlesinin bir kısmı ile son cümlesinin, 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin ve 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının bir kısmının iptali istemiyle açılan davada (Anayasa Mahkemesinin 21.02.2008 tarihli ve 2005/10 Esas, 2008/63 Karar sayılı kararı) Anayasa Mahkemesince, iptali istenen Kanun'un 3 üncü maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesi dışındaki iptal istemlerin Anayasa'ya aykırılık oluşturmadığına hükmedilmiştir.

6. Anayasa Mahkemesince, 5258 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinin iptali isteminin reddine dair verilen kararın gerekçesinde; dava konusu cümleyle, ... tarafından, bu Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli arasından, sözleşmeli olarak çalıştırılan ya da görevlendirilenler dışında, ihtiyaç duyulması hâlinde, Türkiye'de mesleğini icra etmeye yetkili ve 657 sayılı Kanun'nun 48 inci maddesinin (A) bendinin (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerindeki şartları taşıyan kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanlarının, Sağlık Bakanlığının önerisi, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine sözleşme yapılarak aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere çalıştırılabileceği, Anayasa'nın 128 inci maddesi çerçevesinde Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde memur ve/veya diğer kamu görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin tercihin kanun koyucunun takdir alanı içinde olduğu, Kanun kapsamında çalışacak aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının idare ile imzalayacakları sözleşmenin idari hizmet sözleşmesi niteliğinde olduğu ve aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanlarının idari hizmet sözleşmesi yapılarak çalıştırılabileceği, bu çalışma şekli Anayasa'nın 128 inci maddesi kapsamında olduğundan iptali istenen kuralın Anayasa'ya aykırılık teşkil etmediği belirtilmiştir.

7. Somut olayda, davacının davalı ... Bakanlığına ait Aile Sağlığı Merkezi işyerinde, 5258 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca açıktan atamayla sağlık memuru olarak çalıştığı hususu tartışmasızdır. Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular ile ilâmın İlgili Hukuk bölümünün (4) numaralı paragrafında belirtilen Yargıtay kararı gözetildiğinde, davacının sözleşmeli personel olarak görev yaptığı ve işçi sayılamayacağı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında akdedilmiş bulunan idari sözleşmeye dayalı uyuşmazlığın çözümünün iş mahkemesinin görev alanına girmediği anlaşılmakla; anlaşmazlığın çözüm yeri idari yargı olduğundan, davanın yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,13.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.