"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/389 E., 2024/353 K.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak verilen karar; taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda gereği düşünüldü.
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352/1-(b) hükmü uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
İlk Derece Mahkemesi tarafından kabul edilen ve davalı ... tarafından temyize konu edilen miktar, 6100 sayılı Kanun'un 341/2 hükmü gereğince, karar tarihi itibarıyla ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların kesinlik sınırı olan 28.250,00 TL'nin altında kalmaktadır.
Davacı tarafın temyiz dilekçesinin davalı ... AŞ vekiline tebliğ edilmesi üzerine davalı ... AŞ vekilince ibraz edilen temyize cevap dilekçesinde, daha önce sunulan temyiz itirazları doğrultusunda kararın bozulması talebinin de yer aldığı görülmekle söz konusu dilekçe katılma yoluyla temyiz dilekçesi talebi olarak değerlendirilmiştir.
Davacı ve davalı ... AŞ vekilinin gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14.01.2025 Salı günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü davalı ... AŞ vekili Avukat .... ile davalı ... vekili Avukat .... geldiler. Davacı adına duruşmaya kimse gelmedi.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işverenlerin Rusya'daki çeşitli projelerinde 01.02.2007 ile 08.10.2014 tarihleri arasında personel ve idari işler şefi olarak çalıştığını, son aylık ücretinin 3.000,00 USD olduğunu, iş sözleşmesinin davalı işverenler tarafından iş bitimi gerekçe gösterilerek sonlandırıldığını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile prim, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... vekili; davacının Türkiye İş Kurumu hizmet sözleşmesi ile müvekkili Şirkette belirli süreli olarak istihdam edildiğini işçilik alacaklarının Rusya Federasyonu kanunlarına tâbi olduğunu, davacının çalışmış olduğu ülke olan Rusya ile Türkiye arasında sosyal güvenlik anlaşması bulunmadığından davacın dava konusu dönem için Türkiye'de Sosyal Güvenlik Kurumu kaydının bulunmasının mümkün olmadığını, davacının talep konularının Rusya Federasyonu hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiğini, bu nedenle davanın yetkisiz ve görevsiz bir mahkemede görülmekte olduğunu, proje kapsamında belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan davacının iş sözleşmesinin projenin sona ermesi sebebiyle kendiliğinden sona erdiğini, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatına mahal verecek bir fesih olgusu bulunmadığını, davacının hak kazanıp da kendisine ödenmeyen hiçbir ücret alacağı bulunmadığını, varlığını iddia ettiği son ücretin gerçekle bağdaşmadığını, yıllık izinleri kullandığını, taleplerinin zamanaşımına uğradığını ve müvekkili Şirkette prim uygulaması bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı ... AŞ vekili; davacı işçinin hangi şirketlerde, ülkelerde, hangi yıllar arasında çalıştığının açıklattırılması gerektiğini, yargılama konusu davada müvekkili Şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili Şirkette davacıya ilişkin kayda rastlanmadığını, alacak kalemlerinin zamanaşımına uğradığını, işin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğunu, davacının dava konusu ettiği alacak kalemlerinin çalıştığı ülkenin mevzuatına göre değerlendirilmesi gerektiğini, davalı Şirketlerin ayrı tüzel kişiliği olan ve ayrı ülkelerde kurulan Şirketler olduğunu, dava konusu alacak kalemlerinin varlığına itiraz ettiklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli kararı ile; davalı Şirketler arasında hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu, bordro ve tanık beyanına göre ücretin tespit edildiği, kira-yemek-yol yardımının eklenmesi sureti ile tazminata esas ücretin hesaplandığı, zamanaşımı definin dikkate alındığı, davacının 7 yıl 8 ay 5 gün kıdemi bulunduğu, iş bitimi sebebi ile iş sözleşmesinin feshedildiği, iş bitiminin haklı fesih sebebi olmadığı, hafta tatili ücreti ve fazla çalışma ücreti anlamında elektronik posta yazışmaları yazılı delil olduğundan ve sadece tanık beyanına göre tespit yapılmadığından hakkaniyet indirimi yapılmasına gerek olmadığı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı için ise tanık beyanlarına göre hesap yapıldığından hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği, davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, prim alacağı için kısmi dava, ücret alacakları için ise belirsiz alacak davası açtığı, belirsiz alacak davası anlamında dava tarihinden itibaren zamanaşımının kesildiği ve tüm alacak için temerrüdün oluştuğu, prim alacağına hak kazanıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 03.03.2022 tarihli kararı ile; davalı ... ile Rusya ülkesinde iş yapabilmek için o ülke kanunlarına göre kurulan... Şirketi arasında organik bağ bulunduğunun yerleşik yargı kararları ile sabit olduğu, dava konusu uyuşmazlığa Türk hukukunun uygulanmasının yerinde bulunduğu, dosya delil durumuna göre davacının kıdeme esas hizmet süresinin 01.02.2007-08.10.2014 tarihleri arasında 7 yıl 8 ay 5 gün olarak belirlenmesinin, ücret bordrolarına göre davacıya aylık 2.500,00 USD ve ilave aylık 1.080,00 USD kira yardımı ödendiği yönündeki tespitin yerinde olduğu, davacının prim alacağı bulunduğu iddiasını ispata delil bulunmadığı, fazla çalışma ücreti ile hafta tatili ücreti alacaklarının “Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesi" konulu e-posta yazışmaları ile davacı tanıklarının çalışma saatlerine ilişkin benzer doğrultuda olan beyanları birlikte dikkate alınarak yazılı delillere bağlı kalınmak suretiyle hesaplandığı, davacının dinî bayramların birinci günü ile 1 Ocak dışındaki ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının anlaşıldığı gerekçesiyle tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
Bölge Adliye Mahkemesinin 03.03.2022 tarihli kararının süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairece, davacının, 24.04.2013-24.10.2013 ve 28.10.2013-24.04.2014 tarihleri arasında geçen çalışmaları bakımından taraflar arasında hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan, dava konusu alacakların ait olduğu söz konusu çalışma dönemleri hakkında seçilen ülke hukukunun uygulanması gerektiği, hâl böyle olunca, gerekirse Rusya ve Belarus hukukunda uzman bir bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlık bakımından değerlendirme yapılması ve dosya kapsamındaki delil durumu birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının 24.04.2013 - 24.10.2013 tarihleri arasında davalıların Belarus'taki şantiyesinde, 28.10.2013-24.04.2014 tarihleri arasında davalıların Rusya'daki şantiyesinde çalıştığı, 01.02.2007-23.04.2013 tarihleri arasında ise Türkiye'deki şantiyesinde çalıştığı, davacının Belarus ve Rusya'daki çalışmaları bakımından taraflar arasında yurt dışı iş sözleşmesi imzalandığı ve hukuk seçimi anlaşması yapıldığı, buna göre çalışılan yer hukukunun uygulanacağının kararlaştırıldığı, eldeki davanın ise 22.06.2017 tarihinde açıldığı, dolayısı ile Rusya Federasyonu İş Kanunu'nun 392. maddesi ve Belarus İş Kanunu'nun 242. maddesine göre dava tarihi itibarıyla bireysel iş uyuşmazlığının çözümü için mahkemeye başvurma süresi olan 3 aylık sürenin dolduğu, nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2023/15949 Esas, 2023/14847 Karar sayılı ilâmının da bu yönde olduğu, davanın hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği, davacının Türkiye'deki çalışması bakımından; davacı işçinin Türkiye'de 01.02.2007-23.04.2013 tarihleri arasında çalıştığı, davacının yaptığı işin niteliği, emsal ücret araştırması da dikkate alındığında giydirilmiş brüt 2.447,86 TL ücret ile çalışmasının bulunduğu, iş sözleşmesinin feshinin haklı ve geçerli nedene dayandığının davalı tarafça ispat edilemediği, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davacının dinletmiş oldukları tüm tanıkların yurt dışındaki şantiyelerde davacı ile birlikte çalıştıkları, davacının Türkiye'de geçen çalışmasında ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığına, fazla çalışma yaptığına ve hafta tatili günlerinde çalıştığına dair herhangi bir delilin bulunmadığı, davacının bu alacak kalemlerini ispat edemediği gerekçesiyle bozma ilâmı doğrultusunda Rusya ve Belarus hukuku uygulanan dönem bakımından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine davacının Türkiye'deki çalışması bakımından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde;
a. İlk Derece Mahkemesince 01.02.2007-23.04.2013 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından Türk hukukunun uygulanmasının yerinde olduğunu, ancak bu çalışma döneminin geçtiği ülkenin yanlış tespit edildiğini, buna bağlı olarak tanıkların bu dönemdeki çalışmaya tanıklarının bulunmadığı gerekçesi ile fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile benzeri alacakların reddedilmesinin hatalı olduğunu,
b. Dava konusu alacakların USD olarak talep edildiğini, alacakların TL olarak hüküm altına alınmasının hatalı olduğunu,
c. Tüm çalışma dönemi bakımından Türk hukukunun uygulanması gerektiğini, emsal kararların onandığını, sözleşmelerin matbu olduğunu, müzakere edilmediğini,
d. Rus hukuku bakımından içtihat değişikliğinin sürenin yeniden tanınması için haklı sebep kabul edilmesi gerektiğini, dava açma süresinin 1 yıl olduğunu ileri sürmüştür.
2. Davalı ... AŞ vekili temyiz dilekçesinde;
a. Davanın zamanaşımına uğradığını, davanın reddi gerektiğini,
b. Davalı Şirkete husumet yöneltilemeyeceğini,
c. Hizmet süresinin hatalı tespit edildiğini,
d. Tespit edilen ücret miktarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür.
3. Davalı ... vekilinin temyizi miktardan reddedildiğinden temyiz sebeplerine yer verilmemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; husumet, zamanaşımı, davacının hizmet süresi, ücreti ve davacının çalışmasının geçtiği yer ile buna bağlı dava konusu alacakların ispatı ve hesabı noktalarında toplanmaktadır.
1. Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı ... AŞ vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Maddi hukukun bir müessesesi olan zamanaşımı, hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tâbidir (..., Milletlerarası Özel Hukuk, Ankara, 2022, s.315; ..., Türk Milletlerarası Özel Hukuku, Ankara, 2021, s.127). Buna göre Rusya Federasyonu İş Kanunu'nun bu konudaki hükümlerinin uyuşmazlıkta uygulanması, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun (5718 sayılı Kanun) 2 ve 8. maddelerinin bir gereğidir.
Dairemizce daha önce bazı kararlarda, Rusya Federasyonu İş Kanunu'nun bireysel iş uyuşmazlığının çözümü için mahkemeye başvurma sürelerinin düzenlendiği 392. maddesi ve Belarus İş Kanunu'nun 242. maddesinde sözü edilen sürelerin, hak düşürücü süre olduğu belirtilmişse de yeniden yapılan değerlendirmede; bu sürelerin zamanaşımı süresi niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Yabancı unsurlu uyuşmazlıklarda kamu düzeni, 5718 sayılı Kanun'un 5. maddesi uyarınca uygulama alanı bulmakta olup söz konusu hüküm “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması halinde bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hallerde Türk hukuku uygulanır.” şeklindedir.
Türk kamu düzeninin ihlali sonucunu doğuracak hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali hâlinde söz konusu olmaktadır. Ancak her emredici hükmün ihlalinin veya her emredici hükmü ihlal eden bir (yabancı) kuralın, Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Öyleyse iç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi; Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı genel siyasete, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda (Anayasa) yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere ve özel hukuka ait iyiniyet prensibine dayanan kurallara, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.
Zamanaşımı süresi, kamu düzenine ilişkin olmadığından dava konusu uyuşmazlığa uygulanan yabancı hukuktaki zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmiştir. Nitekim iç hukukumuzda işe iade davalarında 1 aylık arabulucuya başvuru süresi, işe iade davalarında arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabileceğine ilişkin süre, yine idare mahkemesinde dava açmak için öngörülen 60 günlük dava açma süresi daha kısa olup iç hukukumuzdaki 3 aydan daha kısa sürelerle yapılan uygulamaların kamu düzenine aykırı olmadığı kabul edildiğinden, dava konusu uyuşmazlığa uygulanan Belarus hukukundaki 3 aylık zamanaşımı süresinin kamu düzenini ihlal eder nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir.
Somut olayda dava tarihi itibarıyla zamanaşımı süresinin dolduğu ve davalı tarafça da usulüne uygun şekilde zamanaşımı def'inde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacının 24.04.2013 - 24.10.2013 ve 28.10.2013 - 24.04.2014 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de İlk Derece Mahkemesince, söz konusu sürenin hak düşürücü süre olarak nitelendirilmesi ve 6100 sayılı Kanun'un 297/2 hükmüne göre hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin karar verilmesi gerekirken hüküm yerinde davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verildiğinin yazılması hatalıdır.
3. İlk Derece Mahkemesince davacının 01.02.2007-23.04.2013 tarihleri arasındaki çalışma döneminin Türkiye'de geçtiği kabulünden yola çıkılarak bir kısım alacaklar hüküm altına alınmış, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından ise davacı tanıklarının yurt dışındaki şantiyelerde davacı ile birlikte çalıştıkları, Türkiye'de geçen çalışmalara dair herhangi bir delilin bulunmadığı, davacının bu alacak kalemlerini ispat edemediği gerekçesiyle söz konusu taleplerin reddine karar verilmiştir. Ancak Dairemiz bozma ilâmında taraflar arasında hukuk seçimi olan dönem bakımından Rusya ve Belarus hukuklarının uygulanması gerektiği, bu dönemler dışındaki çalışmalar bakımından ise Türk hukukunun uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda davacının Türk hukuku uygulanan çalışma döneminin de yurt dışında geçtiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca Türk hukuku uygulanan dönem bakımından, davacı tanıklarının yurt dışında bulundukları gerekçesiyle bir kısım taleplerin reddine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu durumda davacının 01.02.2007-23.04.2013 tarihleri arasında yurt dışında çalıştığı kabul edilerek deliller değerlendirilmeli ve bu döneme ilişkin talepler bakımından Türk hukuku uygulanarak karar verilmelidir. Ayrıca bu değerlendirme yapılırken, davacının dava dilekçesinde bu alacakların USD cinsinden tahsilini talep ettiği de dikkate alınmalı, USD para birimi üzerinden hüküm kurulması gerektiği göz ardı edilmemelidir.
Açıklanan ilke ve esaslara uyulmaksızın bozma ilâmına aykırı biçimde karar verilmesi hükmün ikinci kez bozulmasını gerektirmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
A. Davalı ... Temyizi Yönünden
Davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
B. Davacı ve davalı ... AŞ Temyizi Yönünden
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
14.01.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
T.H.
D E Ğ İ Ş İ K G E R E K Ç E
Türk hukukunda maddi hukukun bir müessesesi olan zamanaşımına uygulanacak hukuk, 5718 sayılı Kanun'un 8. maddesinde, “Zamanaşımı, hukukî işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tâbidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yabancı unsurlu uyuşmazlıklarda kamu düzeni, 5718 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca uygulama alanı bulmakta olup söz konusu hüküm; “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır.” şeklindedir.
Yabancılık unsuru taşıyan hukuki uyuşmazlığa uygulanacak hukuk yabancı devletin hukuku ise kural, yabancı hukukun uygulanmasıdır. Bununla birlikte yabancı hukukun uygulanmasının sınırı, doğacak hukuki sonuçların Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmamasıdır. Bir yabancı hukuk kuralı Türk hukukunun temel değerlerine, genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ahlak ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine aykırı olması hâlinde kamu düzenimize aykırılığı söz konusu olabilir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararı).
Zamanaşımının bizzat kendisi kural olarak kamu düzenini ilgilendiren bir konu olmadığından yabancı hukukta zamanaşımı süresinin Türk hukukundan farklı düzenlenmiş olması, 5718 sayılı Kanun’un 5. maddesi kapsamında kamu düzeni müdahalesi gerektirmez. Buna karşılık, uyuşmazlığa uygulanacak olan yabancı hukukta talep hakkının hiç zamanaşımı süresine tâbi tutulmaması, Türk hukukuna nispetle fevkalade kısa bir zamanaşımı süresine tâbi tutulması veya talep hakkında aşırı derecede uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmesi hâllerinde 5718 sayılı Kanun’un 5.maddesi gereğince kamu düzeni müdahalesinin kabul edilmesi gerekmektedir (Ergin Nomer, Devletler Hususi Hukuku, İstanbul, Yirmi Birinci Baskı, 2015, s.214; ..., Milletlerarası Özel Hukuk, Ankara, Sekizinci Baskı, 2022, s.314; ..., Türk Milletlerarası Özel Hukuku, Ankara, İkinci Bası, 2021, s.126; Mesut Aygün, Ali Önal, "Yargıtay Kararları Işığında Milletlerarası Özel Hukukta Zamanaşımı", Legal Hukuk Dergisi, C. 14, 2016, S. 165, s. 4914).
Somut olayda davacının 24.04.2013 - 24.10.2013 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından uyuşmazlığa Belarus hukukunun uygulanması gerektiği noktasında tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte Sayın Çoğunluğun, Belarus hukuku gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 3 ay olması gerektiği yönündeki görüşüne katılamıyoruz.
Belarus İş Kanunu'nun 242. maddesine göre " Çalışanlar haklarını ihlal edildiğini öğrendikleri veya öğrenmesi gerektiği günden itibaren 3 ay içinde Bireysel İş uyuşmazlığının çözümü için Mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. İşveren çalışanın işletmeye verdiği zararın tazminine ilişkin uyuşmazlıklarda zararın tespit edildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde mahkemeye gitme hakkına sahiptir...."
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.
Anayasa'nın 36/1 hükmünde, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, mahkemeye erişim hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Bu açıklamalara göre Belarus İş Kanunu'nun 242. maddesinde öngörülen 3 aylık zamanaşımı süresinin fevkalade kısa olduğu, yurt dışında yaptığı çalışmalardan kaynaklı alacakları için Türkiye’de dava açan işçinin mahkemeye erişim hakkını oldukça kısıtladığı açıktır. Sonuç olarak, Anayasa’da temel hak ve özgürlükler arasında yer alan hak arama özgürlüğüne aykırı olan 3 aylık zamanaşımı süresinin kamu düzenini ihlal edici nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Belarus İş Kanunu'nun 242. maddesinde 3 aylık zamanaşımı süresi öngören kural, 5718 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca kamu düzeni müdahalesi ile bertaraf edilmelidir.
Kamu düzeni müdahalesi neticesinde yabancı hukukunun ilgili hükmünün olayda uygulanmaması ile ortaya çıkan boşluğun ise öncelikle yetkili yabancı hukuktaki başka bir hüküm ile doldurulması gerektiği prensip olarak kabul edilmektedir. Bu şekilde söz konusu boşluğun doldurulamaması hâlinde hâkimin kendi hukukunu olaya uygulayarak uyuşmazlığı çözmesi gerekmektedir (Nomer, s. 179-180; Doğan, s. 260-261).
Somut olayda, Türk kamu düzenine aykırı olduğu için uyuşmazlıkta uygulanmaması gereken 3 aylık zamanaşımı süresinin yerine, öncelikle yetkili yabancı hukuk olan Belarus hukukunda uygulanan genel zamanaşımı süreleri araştırılmalıdır. Her bir dönem bakımından tespit edilen genel zamanaşımı süreleri, Türk kamu düzenine aykırı olmadığı sürece, genel zamanaşımı sürelerine öncelik verilmelidir. Ancak yetkili yabancı hukuk olan Belarus hukukunda öngörülen genel zamanaşımı sürelerinin dahi Türk kamu düzenine aykırı olduğu tespit edilirse, bu durumda hâkimin hukuku olan Türk hukukunda uygulanan zamanaşımı süreleri dikkate alınmalıdır.
Açıklanan nedenlerle yabancı hukukta yer alan 3 aylık zamanaşımı süresinin kısa olmadığı ve 5718 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca kamu düzeni müdahalesini gerektirmediği yönündeki Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyoruz.