Logo

Ceza Genel Kurulu2023/10 E. 2024/74 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı yapılan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz başvurusunun, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289. maddesi kapsamında incelenip incelenemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığa gerekçeli karar tebliğ edilmediğinden ve kanun yollarına ilişkin usulüne uygun ihtarda bulunulmadığından, mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmaması ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesi için, sanığa yasal düzenlemeye uygun bir şekilde temyiz sebeplerini bildirmesi için ek süre verilmesi gerektiği ve bu süre sonunda da bildirimde bulunulmaması halinde temyiz talebinin reddedilebileceği hususunda ihtar yapılması gerektiği gözetilerek, Özel Daire’nin bozma kararı kaldırılarak dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2017/19565

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 67-338

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Nitelikli hırsızlık suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 142/2-h, 143, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.11.2016 tarihli ve 227-597 sayılı hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 22.02.2017 tarih ve 67-338 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.10.2022 tarih ve 17178-14621 sayı ile; "28.06.2014 tarihli 6545 sayılı Yasa ile değişik 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 150/3 ve 196/2. maddeleri uyarınca sanığa zorunlu müdafii atanması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek aynı Kanun'un 188/1 ve 289/1-h maddesine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 17.11.2022 tarih ve 19565 sayı ile; "...Yerel Mahkemenin, sanık hakkında hırsızlık, mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığını ihlal suçlarından mahkûmiyetine dair hükmünün, sanık ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesince hırsızlık suçundan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu kararın da sanık tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, hükmün bozulmasına karar verildiği olayda,

Sanığın temyiz dilekçesinde; 'Sayın Başkanım 22.02.2017 tarihinde huzurunuzda almış olduğum cezayı temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.' şeklinde gösterdiği temyiz nedenlerinin bir sebep ihtiva etmediği ve bu nedenle temyiz isteminin CMK'nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.12.2022 tarih ve 13165-17456 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU VE KAPSAMI

İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında nitelikli hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince yüze karşı verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık tarafından sunulan ve herhangi bir temyiz nedeni içermeyen temyiz dilekçesine dayanılarak CMK’nın 289. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığa usulüne uygun şekilde gerekçeli kararın tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği değerlendirilmelidir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16.03.2016 tarihli ve 13240-11401 sayılı iddianame ile sanığın nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,

Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın nitelikli hırsızlık suçundan TCK’nın 142/2-h, 143, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,

Hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince inceleme dışı suçlar nedeniyle duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 22.02.2017 tarih ve 67-388 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, gerekçesiyle birlikte açıklanmayan kısa kararın sanığın yüzüne karşı okunduğu, kurulan hükme karşı kanun yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarına ilişkin olarak ise hüküm fıkrasının sonunda; "…Dair, iddia makamının talebine uygun, sanığın yüzüne karşı, Cumhuriyet Başsavcılığı ve sanık yönünden tefhim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü veren Dairemize bir dilekçe verilmesi ya da zabıt kâtibine beyanda bulunup tutanak tutturup hâkime onaylatmak veya bir başka ilk derece ceza mahkemesi ya da bölge adliye mahkemesi ceza dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmek, ilgilinin cezaevinde bulunması halinde ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 286. maddesi uyarınca TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere" şeklinde ihtarda bulunulduğu,

Söz konusu kararın sanık tarafından temyiz edildiği ve sanığın 23.02.2017 tarihli temyiz dilekçesinde; "Sayın Başkanım 22.02.2017 tarihinde huzurunuzda almış olduğum cezayı temyiz etmek istiyorum, gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim." şeklindeki açıklamaların yer aldığı,

Sanığa gerekçeli kararın tebliğ edilmediği,

Özel Dairece yapılan inceleme sonucunda; "28.06.2014 tarihli 6545 sayılı Yasa ile değişik 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h ve 143. maddelerinde öngörülen suçun gerektirdiği cezanın alt sınırı dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 150/3 ve 196/2. maddeleri uyarınca sanığa zorunlu müdafii atanması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek aynı Kanun'un 188/1 ve 289/1-h maddesine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması" şeklindeki gerekçe ile hükmün bozulmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için temyiz kanun yolunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Anayasa'mızın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü içermektedir.

İlk derece mahkemesinin hükümlerine karşı kanun yoluna başvuru hakkının sözleşme kapsamında korunması gereken bir hak olarak kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No.lu protokolle gerçekleşmiştir. Protokol, 22.11.1984 tarihinde imzalanmış; 01.11.1988’de yürürlüğe girmiş; Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25.03.2016 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş bulunmaktadır. Protokol'ün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesi; "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.

2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." şeklinde düzenlenmiştir.

Anılan Protokol ile adil yargılama ilkesi kapsamında cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Bu hakkın istisnaları ikinci fıkrada gösterilmiş olup yasada düzenlenmiş hâliyle az önemli suçlar ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanması ve beraat kararının temyiz edilmesi sonrası verilen mahkûmiyet hâlleridir. Bazı görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması hâlinde bu istisna uygulanabilecektir. Sözleşmede istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek iki dereceli sistem benimsendiği anlaşılmaktadır.

CMK’nın 231. maddesinin ikinci fıkrası;

"Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.",

"Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesi;

"(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.

(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.",

"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddenin 6. fıkrası;

"Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.",

"Eski hâle getirme" başlıklı 40. maddesi ise;

"(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.",

Düzenlemelerine yer vermiştir.

"Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan CMK’nın 291. maddesi;

"(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.

(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar." şeklinde düzenlenmiş iken,

7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik ile;

"(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.

(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.",

Biçiminde güncel hâlini almışıtr.

Yine CMK'nın "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığını taşıyan 294. maddesi;

"(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.",

"Temyiz gerekçesi" başlığını taşıyan 295. maddesi ise;

"(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.

(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.

(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır."

Hükümlerini içermektedir.

Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden merciince incelenmesi, Anayasa'mızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.

Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir.

Öğretide de kanun yoluna başvurmanın bir insan hakkı olduğu ifade edilmiştir (Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakeme Hukuku, 4. Baskı, s. 838).

Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasa'mızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.

Anayasal ve yasal nitelikteki söz konusu emredici düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; yargı mercilerince verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek açıklıkta taraflara bildirilmesi gerektiği şeklindeki düzenleme ile kanun koyucunun Anayasa’daki emredici düzenlemeye paralel şekilde ilgililerin kanun yolu başvurularında hak kayıpları ile sonuçlanabilecek yanılgıyı önlemek için ayrıntılı düzenleme yapmak ihtiyacını hissettiği görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmekte olduğu, bu bakımdan iç hukuktaki usullerin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallara tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği ancak mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmiştir.

Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin hak düşürücü veya düzenleyici nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim CMUK’un yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren CMK’nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın 291. maddesinin 1. fıkrasında 7 gün olan temyiz süresi, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 15 gün olarak yeniden düzenlenmiş, CMK'nın 295. maddesinin 1. fıkrasında yer alan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine dair 7 günlük sürede ise herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu husus da, avukatlar da dahil başvurucuların temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçeyi verebilecekleri süre konusunda yanılmalarını mümkün kılmaktadır.

Hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde, yasal sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesi yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla 7 günlük süre içinde yasal düzenlemeye uygun sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanığın nitelikli hırsızlık suçundan mahkûmiyetine ilişkin Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan hükmün, sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, ancak yüze karşı okunan ve gerekçesiyle birlikte açıklanmayan kısa kararda CMK'nın 295/1. maddesi uyarınca temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden itibaren (7) günlük ek süre içerisinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe sunabileceğinin, bu süre içerisinde kanuni düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceğinin ihtar edilmediği gibi sanığa aynı ihtaratı içeren gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği anlaşılan dosyada; öncelikle sanığa yapılacak meşruhatlı tebligatla tebliğden itibaren (7) günlük süre içerisinde yasal düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirilmesi gerektiği, aksi hâlde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedilebileceği ihtarı ile gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, bunun sonucuna göre Özel Dairece esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, sanığa yapılacak meşruhatlı tebligatla CMK'nın 295/1. maddesi uyarınca tebliğden itibaren (7) günlük ek süre içerisinde kanuni düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirilmesi gerektiği, aksi hâlde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedilebileceği ihtarı ile usulüne uygun olarak gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve bunun sonucuna göre Özel Dairece esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.10.2022 tarihli ve 17178-14621 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, sanığa yapılacak meşruhatlı tebligatla CMK'nın 295/1. maddesi uyarınca tebliğden itibaren (7) günlük ek süre içerisinde kanuni düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirilmesi gerektiği, aksi hâlde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedilebileceği ihtarı ile usulüne uygun olarak gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve bunun sonucuna göre Özel Dairece esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.