"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 2. İş Mahkemesinin davalı ... hakkındaki davanın reddine, davalı ... Anonim Şirketi hakkındaki davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı ... Anonim Şirketi vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı ... hakkındaki davanın reddine, davalı ... Anonim Şirketi hakkındaki davanın kısmen kabulüne ilişkin Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince verilen kararın davalı ... Anonim Şirketi vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacılardan ...’ın eşi, diğer davacıların babası olan kazası işçi ...’ın davalı ...’a ait ... plaka sayılı kamyon ile 24.06.2011 tarihinde kum nakliyesi yaptığı sırada aracın takla atması sonucu geçirdiği kazada hayatını kaybettiğini, meydana gelen kazanın trafik kazası olarak değerlendirildiğini, bu nedenle aracın fren ve benzeri tertibatının, teknik donanımının incelenmeyerek iş kazası mahiyetindeki kazada davalı işverenin kusurunun bu aşamaya kadar dikkate alınmadığını, müvekkillerinin desteklerinin ölümü ile maddi zarara uğradıklarını, davalı ... şirketine 26.07.2011 tarihinde zorunlu malî mesuliyet sigorta poliçesi kapsamında maddi zararın tazmini konusunda yapılan başvurunun kabul edilmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için ayrı ayrı 100TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline (davalı ... şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) karar verilmesini talep etmiş; 16.12.2016 harç tarihli ıslah dilekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatını davacı ... için toplam 171.831,32TL'ye, davacı ... için 23.677,58TL'ye, davacı ... için 1.731,45TL'ye, davacı ... Akın (Ünsal) için 2.759,65 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müteveffanın müvekkilinin komşusu olduğunu, müvekkilinin ise kendisine ait bir adet kamyon ile nakliye işi yaptığını, oğlunu hastaneye götürecek olmasından ötürü sadece bir günlüğüne kamyonu kullanmasını müteveffadan yardım amaçlı rica ettiğini, yardım talebini kabul eden müteveffanın aynı gün geçirdiği kazada hayatını kaybettiğini, müvekkili hakkındaki soruşturmada takipsizlik kararı verildiğini, müteveffanın müvekkilinin kamyonunda hizmet akdi ile çalışmadığından olayın iş kazası olarak değerlendirilemeyeceğini ancak çocuklarına ve eşine aylık bağlanması için insani düşüncelerle sigorta kaydının yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesi uyarınca 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, öte yandan davacıların destekleri olan kazalı işçi ...’ın diğer davalı adına tescilli olup müvekkili şirket tarafından 11.06.2011-11.06.2012 tarihleri arasındaki dönem için karayolları zorunlu malî mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortası yapılan ... plaka sayılı kamyonun sürücüsü olarak meydana gelen tek taraflı kazada vefat ettiğini, müteveffanın asli kusurlu olduğunu, bu nedenle davacıların taleplerinin teminat dışında kaldığını, ayrıca 14.05.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Trafik Poliçesi Genel Şartları ile bu hususun açıkça hükme bağlandığını, dava dilekçesinde atıf yapılan Hukuk Genel Kurulu kararında yansıma yoluyla meydana gelen zararların teminat dışı bırakıldığına ilişkin açık hüküm bulunmadığı yönünde varılan sonucun trafik sigortası genel şartlarının geniş yorumlanması suretiyle varılan haksız ve hukukî dayanaktan yoksun olduğunu, zira teminat kapsamında bulunmayan hâllerin ayrıca sayılmasına gerek olmadığını, bundan başka davacıların destekten yoksun kalma zararlarının oluşup oluşmadığı konusunda Sosyal Güvenlik Kurumundan gerekli belgelerin celbinden sonra bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini, Sosyal Güvenlik Kurumuna ödeme yapıldığı takdirde bu ödemenin teminat limitleri bakımından dikkate alınması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirkete davadan önce usulüne uygun biçimde yapılan bir başvuru bulunmadığından dava tarihinden itibaren faize hükmedilebileceğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Bursa 2. İş Mahkemesinin 30.10.2017 tarihli ve 2015/449 E., 2017/741 K. sayılı kararı ile; 10.02.2016 tarihli raporda kazanın meydana gelmesinde müteveffa araç sürücüsü ...'ın %100 oranında kusurlu olduğu, davalı ...'ın herhangi bir kusurunun bulunmadığının tespit edildiği, tarafların itirazları doğrultusunda alınan 01.04.2016 tarihli raporun da aynı yönde olduğu, bu nedenle davalı ... hakkındaki davanın sübut bulmadığından reddi gerektiği, davalı ... şirketi yönünden ise hükme esas alınan raporda davacılardan ...'ın toplam maddi zararının 170.154,21TL, çocuklardan ...'ın 1.731,45TL, Meltem Akın'ın 2.759,65TL ve ...'ın 23.677,58TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle davalı ... hakkında davanın reddine, davalı ... şirketi yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. Bursa 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı ... şirketi vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
9. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 21.02.2018 tarihli ve 2018/233 E., 2018/575 K. sayılı kararı ile; dosya içerisindeki bilgi ve belgeler ile mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda hesaplamanın hükme esas alınmasında yasaya aykırılık bulunmadığı, öte yandan davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmalarının desteklerinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre aracın zorunlu malî sorumluluk sigortacısı olan davalı ... şirketinin işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile destekten yoksun kalan davacıların zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu nedenle davalı ... şirketinin sorumlu tutulması gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 2011/17-142 E., 2011/411 K., 2011/17-787 E., 2012/92 K., 2012/17-1491 E., 2013/74 K. sayılı kararlarının da aynı yönde olduğu, ayrıca zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğu ve bu sürenin de dolmadığı gerekçesiyle davalı ... şirketi vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise, ıslahın sadece sigorta şirketi açısından yapılmasına rağmen davalı ... lehine ıslah edilen miktar üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu belirtilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı ... şirketi yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı ... yönünden reddine karar verilmiş, davalı ... lehine 400TL vekâlet ücreti hüküm altına alınmıştır.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 04.03.2019 tarihli ve 2018/2620 E., 2019/1583 K. sayılı kararı ile; "...H) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi itibariyle 47.530,00T’dir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararını, davalı ... şirketi temyize getirmiştir. Bu kapsamda;
a) Davacı çocuklar yönünden, maddi tazminat miktarlarının, aleyhine hüküm verilen yönünden temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı çocuklar yönünden temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı ... şirketine ait temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK.'nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİNLİKTEN REDDİNE karar verilmiştir.
b) Davacı eş yönünden ise hüküm altına alınan miktar yönüyle kararın temyiz incelemesine tabi olduğu açıktır. Buna kapsamda;
Dosya içeriğine göre, davacıların muris olan ...'ın, davalı işveren ...'a ait kum yüklü kamyonda şoför olarak çalışırken, virajlı ve dik yolda hızını ayarlamadığı için hakimiyetini kaybettiği aracın devrildiği ve tek taraflı trafik iş kazasında hayatını kaybettiği; SGK Başkanlığı tarafından 24/06/2011 tarihli olayın iş kazası olarak kabul edildiği, hak sahibi eş ve çocuklar lehine iş kazası ölüm gelirinin bağlandığı; alınan kusur raporları ve trafik tespit tutanağına göre davacılar murisinin tek ve %100 kusurlu bulunduğu; ceza soruşturması aşamasında, şoförün kendi dikkatsizliği ve tedbirsizliği ile kazanın meydana gelmesi sebebine dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığı kararının verildiği, itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesi tarafından itirazın reddi ile kararın kesinleştiği; kaza yapan aracın, davalı ... şirketi tarafından trafik sigortası ile sigortalandığı anlaşılmaktadır.
Dava, ölümlü trafik iş kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası, motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dâhilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türüdür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de açıkça düzenlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlıklı 92. maddede, “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadır; İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,- Manevi tazminata ilişkin talepler.” düzenlemesi ile belirlenmiştir.
Somut olayda, davalı ...'a ait aracın, davalı ... şirketi tarafından zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigorta edildiği, davalı ...'ın işçisi olarak çalışan davacılar murisinin, aracın hakimiyetini kaybetmesi ve %100 kusurlu bulunmasıyla birlikte tek taraflı trafik kazasında hayatını kaybettiği, şoförün ölümü nedeniyle hak sahipleri tarafından destekten yoksun kalma tazminatları için davanın açıldığı, yerel mahkeme ve bölge adliye mahkemesi tarafından davalı ... şirketinin destek tazminatlarından sorumlu tutulduğu, ne var ki yukarıda özetlenen mevzuat hükümlerine göre davacılar murisinin tek başına ve tümüyle kusurlu bulunması sebebiyle yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri dairesinde davacıların hak sahibi sıfatıyla sigorta şirketine karşı tazminat taleplerinde haksız oldukları gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile hüküm tesisi usule ve yasaya aykırı olmuştur ve bölge adliye mahkemesi kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı ... şirketi vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 03.07.2019 tarihli ve 2019/2328 E., 2019/1758 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı ... şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 24.06.2011 tarihinde meydana gelen ve desteğin tam kusuru ile gerçekleşip ölümüne neden olan tek taraflı trafik iş kazasında davacı ...’ın davalı işveren adına kayıtlı motorlu aracın zorunlu malî mesuliyet sigortacısı olan davalı ... şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
16. İş kazası, sigortalının işyerinde iş dolayısıyla ya da işverence yürütülmekte olan işyeri dışındaki çalışması sırasında ortaya çıkan, sigortalının hemen ya da sonradan sakatlığına neden olan olay olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s.605).
17. Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 13. maddesinde iş kazası;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır." şeklinde tanımlanmıştır.
18. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu anlamında sigortalı sayılma, sigortalının kazaya uğraması, kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması ve kaza ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunması iş kazasının unsurları olarak sayılabilir.
19. 30.06.2012 yürürlük tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun (6331 sayılı Kanun) 3. maddesinin (g) bendinde de iş kazasının, "işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı" ifade edeceği hükme bağlanmıştır.
20. Bireysel iş hukuku yönünden ise iş kazası işverenin işçiye karşı tazminat sorumluluğunu doğuran olay olarak kabul edilmekle birlikte sosyal güvenlik hukuku anlamındaki iş kazasından farklılık arz etmektedir.
21. Öte yandan trafik kazası 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 3. maddesinde tanımlanmış olup buna göre "Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm,yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır".
22. Konuyla ilgisi nedeniyle iş kazasının unsurlarından olan "işyeri"nden ne anlaşılması gerektiği konusuna gelince; 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde, işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denileceği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçların da işyerinden sayılacağı ayrıca işyerinin, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütün olduğu belirtilmiştir. Aynı yöndeki tanımlamaya 5510 sayılı Kanun'un 12. maddesinde de yer verilmiştir.
23. Bu durumda KTK'nın 3. maddesindeki tanım ile yukarıda iş kazası ve işyerine ilişkin açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde işveren tarafından sağlanan veya işyerinden sayılan motorlu aracın karıştığı ve işverenin işçiye karşı sorumluluğunu doğuran olayın trafik iş kazası olduğu kabul edilebilir.
24. Uyuşmazlıkla ilgisi nedeniyle irdelenmesi gereken "işçi" kavramına bakıldığında; işçi kavramının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımı yapılmıştır.
25. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. maddesinde “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken 4857 sayılı İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
26. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 393/1. maddesinde ise hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.
27. Bu hâliyle denilebilir ki, hizmet sözleşmesi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden, taraflardan her birinin öteki tarafın edimine karşı borç yüklendiği, iki taraflı bir sözleşmedir.
28. Hizmet sözleşmesinden kaynaklanan iş ilişkisi ise işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, işyeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür. İşveren gözetme borcu gereği çalıştırdığı işçileri işyerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dâhil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
29. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel hâlleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile işçi ile birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi hâlinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
30. 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
31. Mevzuatta bulunan bir kısım boşluklar kanun koyucu tarafından 6331 sayılı Kanun ile doldurulmaya çalışılmıştır. 6331 sayılı Kanun'un 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanun'un 77 ve devamındaki bir kısım maddeler yürürlükten kaldırılarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeni düzenlemeler getirilmiştir. 6331 sayılı Kanun ile işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerinin düzenlemesi amaçlanmıştır.
32. Bunun yanında 6331 sayılı Kanun’a paralel olarak BK'nın 332. maddesi gelişen teknoloji ve diğer veriler gözetilerek revize edilmiş ve TBK'nın 417. maddesinde bu doğrultuda hükümlere yer verilmiştir. Bu madde; “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
33. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş bir yaklaşımla düzenlenen TBK'nın 417. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hüküm ile 4857 sayılı İş Kanunu'nun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasındaki düzenlemesi ile de hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukukî niteliği konusundaki tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. İşverenin gözetme borcu iş sözleşmesinden kaynaklandığından işçi, iş kazasından doğan vücut bütünlüğünün zedelenmesi nedeniyle açacağı maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerine (TBK 112 ve 417.) dayanabilecektir. Öte yandan işverenin bu davranışı, kişi varlıklarını doğrudan korumayı amaçlayan (iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin) emredici kuralların kusurlu bir davranışla ihlali niteliğinde olup aynı zamanda haksız fiil oluşturur. Bu nedenle işçilerin iş kazasından kaynaklanan tazminat taleplerinde sözleşmeden doğan ile haksız fiilden doğan dava hakları yarışır. İşçinin ölümü veya vücut bütünlüğünün zedelenmesi hâli sözleşmeye aykırılık doğuracak olmakla birlikte bu durum aynı zamanda bir haksız fiilin unsurunu da oluşturur (Oğuzman, K.: İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Zararlardan İşverenin Sorumluluğu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 34, S. 1-4, 1968, s. 339). İşçi zararının tazmini için sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil hükümlerine dayanmakta serbesttir.
34. Sonuç itibariyle denilebilir ki, iş kazasında işverenin hizmet sözleşmesinden doğan işçiyi gözetme borcuna aykırı davranması söz konusu olduğundan iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında sözleşmeye aykırılığa dayalı sorumluluk hükümlerinin uygulanması mümkündür. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)10-196 E., 2021/195 K. ile 24.06.2021 tarihli ve 2018/10(21)-1020 E., 2021/832 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
35. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, BK'nın 98. (TBK'nın 114) maddesinin 2. fıkrasında; "Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur." şeklinde düzenleme içerdiğinden haksız fiile ilişkin hükümlerin kıyasen sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan uyuşmazlıklarda da uygulanması söz konusu olmaktadır.
36. Gelinen bu noktada "Destekten yoksun kalma zararı” ile “Destekten yoksun kalma tazminatı” kavramaları incelenmelidir.
37. Trafik iş kazası sonucu işçinin ölümü nedeniyle bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, malî yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. İşte ölenin destek ve yardımından yoksun kalanlarının uğradıkları bu zarara, destek kaybından doğan zarar denilmektedir.
38. Destekten yoksun kalma zararı BK'nın 45. maddesinde (TBK m.53) düzenlenmiş olup BK'nın 45. maddesine göre;
"Bir adam öldüğü takdirde zarar ve ziyan, bilhassa defin masraflarını da ihtiva eder. Ölüm, derhal vukubulmamış ise zarar ve ziyan tedavi masraflarını ve çalışmağa muktedir olamamaktan mütevellit zararı ihtiva eder.
Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararınıda tazmin etmek lazımgelir." hükmüne yer verilmiştir.
39. Görüldüğü üzere destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de destek olmasa bile onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmeleri için muhtaç oldukları paranın ödettirilmesidir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
40. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde (TBK m.53) sözü edilen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil eylemli bir durumu hedef tutar; ne hısımlığa ne de nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır. Sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
41. Ayrıca destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı kişi, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa ihtiyaç içerisinde bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.04.1982 tarihli, 1979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
42. Diğer taraftan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarihli ve 1978/1 E., 1978/3 sayılı kararının gerekçesinde de:
"Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış, Hukuk Genel Kurulunun 30.11.2005 tarihli ve 2005/4-648 E., 2005/691 K. sayılı kararında aynı esaslar benimsenmiştir.
43. Destekten yoksun kalanların meydana gelen zararlarını tazmin hakkı ölenden intikal eden bir hak olmayıp doğrudan doğruya desteğini yitiren kişinin kendisinde doğan, asli ve bağımsız nitelikte bir haktır. Ölenle ya da mal varlığı ile bir bağıntısı bulunmadığı için bağımsız bir talep hakkı yaratır. Bu nedenledir ki ölen kimse ile destekten yoksun kalan arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık ya da akrabalık ilişkisi bulunması gerekmemektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talebi miras yoluyla kazanılan, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olmadığından desteğin veya mirasçılarının da herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.06.2018 tarihli ve 2016/5 E., 2018/6 K., Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarihli ve 2011/17-142 E., 2011/17-411 K., 20.04.2011 tarihli ve 2011/17-34 E., 2011/216 K. ile 14.03.2019 tarihli ve 2017/17-1089 E., 2019/294 K. sayılı kararları).
44. Destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebilmesi için destekten yoksun kalma zararı yanında zarar ile haksız fiil arasında uygun illiyet bağının da bulunması gerekir. Somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu, olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine göre mahiyeti ve ana temayülü itibariyle meydana getirmeye genel olarak elverişli olan veya bu türden bir sonucun gerçekleşme ihtimalini objektif olarak artırmış bulunan zorunlu şartla söz konusu sonuç arasındaki bağa uygun illiyet bağı denir.
45. Hukukî sorumluluğu doğuran şartlar arasında illiyet bağı büyük bir önem taşır. İlliyet bağı, sorumluluğun asli şartı, tazminat hukukunun temel ilkesi olarak görülür. Bu şart olmaksızın bir şahsın sorumluluğu düşünülemez. İnsan düşüncesinin bir kanunu olan illiyet kavramı, zararlı sonuçla sorumluluğu doğuran davranış veya olay arasında bir sebep-sonuç bağının bulunmasını gerektirir. Hukukta, gerçekleşen zararla sorumluluğu doğuran olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç ilişkisine, genel anlamda illiyet bağı denir (Eren, F.: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 361, Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Sevinç Matbaası, Ankara-1975).
46. Sebeple zarar arasında uygunluğun yokluğunda söz konusu sebep, hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına göre gerçekleşen türden bir zararı meydana getirmeye elverişli değildir. Sebeple zararlı sonuç arasındaki bu elverişsizlik başlangıçtan itibaren mevcuttur.
47. Sebeple zararlı sonuç arasındaki uygunsuzluğun (elverişsizliğin) ikinci şekli olan illiyet bağının kesilmesini, uygunluğun yokluğundan ayırmak gerekir. Uygunluğun yokluğunda sebep, somut olayda gerçekleşen zararlı sonucu mahiyeti itibariyle doğurmaya elverişli değildir. Oysa illiyet bağının kesilmesinde, ilk sebep gerçekleşen türden bir sonucu doğurmaya mahiyeti itibariyle elverişli olmakla birlikte ortaya çıkan yeni bir sebep, ilk sebebi arka plana atmış, onu somut olayda elverişsiz hâle getirmiştir. Meselâ intihar etmek kastıyla kendisini bir otomobilin altına atarak ölen şahsın durumunda her ne kadar otomobil kullanılmasıyla ölüm olayı arasında bir illiyet bağı bulunmaktaysa da bu sebep intihar eden şahsın ağır kusurlu davranışıyla arka plana itilmiş, şahsın kendi davranışı ölümün uygun sebebi hâline gelmiştir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 581 vd).
48. İlliyet bağını kesen sebepler, mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü şahsın kusuru olmak üzere üçe ayrılır. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, yalnız tehlike sorumluluğunda değil alelade sebep sorumluluğu ile kusur sorumluluğunda da kabul edilmektedir (Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. s. 581).
49. Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatında üç tür sorumluluk bulunmaktadır. Haksız fiil sorumluluğu, tehlike sorumluluğu ve sözleşmeden doğan sorumluluktur.
50. Haksız fiil sorumlusu olarak sürücünün sorumluluğu BK'nın 41. (TBK’ m.49.) maddesinde düzenlenen kusur sorumluluğu olup maddede "Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur." hükmü ile kusur, haksız fiilin kurucu bir unsuru olarak düzenlemiştir.
51. Kusurlu davranış, kasti davranış ile olabileceği gibi ihmâlli (taksirli) davranış ile de olabilir. Kasti davranışta zarar veren zararlı sonuca bilerek isteyerek sebep olmuştur. Başka bir deyişle failin iradesi, hukuka aykırı hareketle zararlı sonucun meydana gelmesine, gerçekleşmesine yönelmiştir. Taksirli (ihmâli) davranışta ise zararlı sonuç istenmemekle birlikte böyle bir sonucun meydana gelmemesi için şartların gerekli kıldığı dikkat ve özen sarf edilmemiştir. Başka bir deyişle burada zararlı sonuç öngörülmemekte ancak fail gerekli iradi çabayı sarf etmiş olsaydı böyle bir sonucu öngörülebilirdi.
52. Bir motorlu aracın işletilmesinden doğan sorumluluk ise tehlike sorumluluğudur. İşletenin sorumluluğu KTK'nın 85. maddesinde düzenlenmiş olup 85. maddeye dayalı sorumluluktan bahsedebilmesi için sorumlu olacak kişinin öncelikle KTK’nın 3. maddesinde tanımlanan “işleten” sıfatını haiz olması gerekmektedir.
53. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3. maddesine göre, "İşleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet ve rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır".
54. Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 449 vd).
55. Nitekim KTK'nın 85/1. maddesindeki "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." hüküm ile zarara, motorlu aracın işletilmesinin sebep olması hâlinde işleten hakkında tehlike sorumluluğu öngörülmüştür. Bu hükme göre sorumluluk, motorlu aracın işletilmesine bağlanmıştır. Bu itibarla işletenin sorumlu olması için zarara, aracın işletilmesinin sebep olması gerekir. Burada sorumluluğun temeli, işletme tehlikesi, türü ise tehlike esasına dayalı işletme sorumluluğudur. İşletme tehlikesi gerçekleştiği anda işletenin sorumluluğu doğar.
56. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesine göre işletenin, aracın işletilmesinin sebep olduğu zararlardan doğan sorumluluğu, kusur sorumluluğu olmadığı gibi objektif özen ödevinin ihlâline dayanan olağan sebep sorumluluğu da değildir. Bu itibarla işleten hiç bir kusuru bulunmasa bile aracın işletilmesinin sebep olduğu zararları tazmin etmek zorundadır. Sorumluluk kusura dayanmadığı için kendisi veya eylemlerinden sorumlu olduğu kimseler, temyiz kudretine sahip olmasalar da işleten, doğan zarardan sorumludur (Eren, s. 631 vd; Kılıçoğlu, A.: Borçlar Hukuku, 10. Baskı, s. 264 vd).
57. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 86. maddesinde sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma şartlarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek, sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus kabul edilmektedir ( Ünan, S: “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180).
58. Motorlu aracın işletilmesi sebebiyle meydana gelen destekten yoksun kalma zararı, bedensel zarar ve eşya zararından dolayı işleten sorumlu olup bu zararı tazmin etmekle yükümlü ise de bu zararların tazmin edilebilmesinin, işletenin ekonomik gücüne bağlı olduğu açıktır. Bu durumun hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabileceğini öngören kanun koyucu, Motorlu Taşıtlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin de gereği olarak, zorunlu malî sorumluluk sigortası yaptırma yükümlülüğünü düzenlemiştir (Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli ve 2019/40 E., 2020/40 sayılı kararı, § 11, 09.10.2020 tarihli ve 31269 sayılı RG).
59. Nitekim KTK'nın 91. maddesi “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” hükmü ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının (KZMSS) işletenin KTK’nın 85/1. maddesinden kaynaklanan sorumluluğunu poliçe teminatı kapsamında karşılamak amacıyla yapılmasının zorunlu olduğu düzenleme altına alınmıştır.
Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukukî nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte işletenin hukukî sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğunun sözleşmeye dayalı bir sorumluluk olduğu tartışmasızdır.
60. Sorumluluk sigortasının konusu, sözleşmede aksine bir hüküm yoksa sigortacının sigorta sözleşmesinde öngörülen bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle zarar görenlere karşı sigortalının sorumluluk riskinin üstlenilerek zarar gören üçüncü kişiye sigorta sözleşmesinde öngörülen miktarda tazminat ödenmesidir.
61. Sorumluluk sigortası bir yandan sigorta ettirenin üçüncü kişilere verebileceği zararlardan ötürü bu zararların giderilmesi için sigorta ettirenin mal varlığındaki azalmayı önlemeyi amaçlarken diğer yandan da sigorta ettirenin eyleminden zarar gören üçüncü kişilerin zararlarının giderilmesini hedeflediğinden sorumluluk sigortası, sigorta ettiren ile onun eylemlerinden zarar görenlerin menfaatlerini dengeleyen sui generis bir sigorta türü olarak kabul edilmelidir (Ulaş, I: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012 s. 764).
62. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85/1. maddesine göre bir motorlu aracın işletilmesi sırasında üçüncü kişilere verilen zarardan işleten sorumludur. Sigortacı ise bu sorumluluğu üstlenmekte olup “üçüncü kişi” nin işletene göre belirlenmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle sigortacı işletene göre üçüncü kişi olan kişilerin ölmesi veya yaralanması veya malına zarar gelmesi durumunda işletenin bu sorumluluğunu üstlenmektedir.
63. Kural olarak motorlu aracın neden olduğu kazalarda zarar gören herkes KZMSS'den yararlanır. Ancak KZMSS'nin temel amaçlarından biri de, işletenin üçüncü kişilere karşı verdiği zararları güvence altına almak olduğundan, KTK'da bu amaç dikkate alınarak üçüncü kişi sayılmayan bazı kişilerin zararları sigorta kapsamı dışında tutulmuştur. Ayrıca istisnai olarak üçüncü kişi sayılan bazı kişilerin uğradıkları bazı zararlar da sigorta kapsamına alınmamıştır (Karasu, R.; Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) Yetkin Yayınları, Ankara 2016, s.27).
64. Bu kapsamda olmak üzere tek taraflı trafik kazasında işletenin yüzde yüz kendi kusuru ile kendisinin ölümüne neden olması durumunda kendisinin, kendisine üçüncü kişi olması düşünülemez. Bunun yanında işleten adına motorlu aracı sevk ve idare eden ve işletenin eylemlerinden sorumlu olduğu sürücü de işletene göre üçüncü kişi değildir. Böylece işletene göre üçüncü kişi olmayan işletenin kendisi veya eylemlerinden sorumlu olduğu sürücünün ölümü veya bedensel zarara uğraması veya malının zarara uğramasından doğan zararlardan nasıl işleten sigortalı sorumlu değilse sigortacı sorumlu bulunmamaktadır. Bu durum sorumluluk sigortasının da bir gereğidir (HGK'nın 20.04.2021 tarihli ve 2020/(17)4-191 E., 2021/514 K. sayılı kararı).
65. Başka bir anlatımla KZMSS'nin teminat kapsamı KTK’nın 91. maddesinde “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere..” hükmü ile düzenlenmekle sigortacının sorumluluk kapsamı işletenin motorlu aracın işletilmesi ile üçüncü kişilere verdiği zarar ile sınırlı tutulmuş olup sigortacının sorumluluğu işletenin sorumluluğu ile sınırlıdır. İşleten KTK’nın 85/1. maddesine göre bir zarardan sorumlu tutulamıyorsa sigortacıyı o zarardan sorumlu tutma imkânı bulunmamaktadır. Keza işletenin sorumluluğunu ortadan kaldıran KTK’nın 86. maddesinde sayılan şartların bulunması durumunda işleten ile birlikte sigortacı da sorumluluktan kurtulacaktır.
66. Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının teminatı kapsamı dışındaki hâller KTK’nın 92. maddesinde de hüküm altına alınmıştır. KTK'nın 14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile getirilen değişiklikten önceki hâli ile “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlıklı 92. maddesinde;
“Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” hükmü ile zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı hükme bağlanmıştır.
67. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 92. maddesinde değişiklik yapılarak maddeye yeni fıkralar eklenmiş olup buna göre;
"g) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri,
h) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri,
i) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler,
j) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) Destekten yoksun kalan hak sahibinin, destek şahsının kusuruna denk gelen tazminat talepleri,
k) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) Gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi dolaylı zararlar,
l) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) Hasar sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı tazminatı talepleri,
m) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki terör eylemlerinde ve bu eylemlerden doğan sabotajda kullanılan araçların neden olduğu ve sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri ile aracın terör eylemlerinde kullanıldığını veya kullanılacağını bilerek binen kişilerin ve terör ve sabotaj eyleminde yer alan kişilerin uğradıkları zararlara ilişkin talepler." de teminat dışında bırakılmıştır.
68. Ancak KTK'nın 92. maddesi dahil diğer bazı maddelerinde sözü edilen 6704 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Anayasa'ya aykırı olduğundan bahisle iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli ve 2019/40 E., 2020/40 K. sayılı kararı ile KTK’nın 90. maddesinin 1. cümlesindeki “...bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümünde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi, 2. cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresi ve 92. maddesinin (i) bendinin iptaline, Kanun’un 90. maddesinin 1. cümlesinin “...bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümünde yer alan “...bu Kanun…” ve “…öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ibareleri ile 92. maddenin (g) ve (h) bentleri, 93. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresinin, 97. maddesinin birinci cümlesinin ve 99. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” ibaresinin iptaline ilişkin itirazın da reddine karar vermiştir.
69. Tekrar konuya dönecek olursak KTK'nın 91. maddesi yollaması ile aynı Kanun'un 85/1., 86. ve 92. maddeleri incelendiğinde tek taraflı trafik kazası ile yüzde yüz kendi kusuru ile ölümüne neden olan sürücünün hak sahiplerinin zorunlu malî sorumluluk sigortacısından destekten yoksun kalma tazminat talep edebileceklerine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Sürücünün yüzde yüz kendi kusuru ile ölümü durumunda hak sahipleri işletenden nasıl tazminat talep edemeyeceklerse sigortacıdan da talep edemeyeceklerdir.
70. Nitekim yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde şu ifadelere de yer verilmiştir: “Kural uyarınca sigortalının sorumluluk riski kapsamında değerlendirilemeyecek risklerden doğan tazminat taleplerinden dolayı zorunlu mali sorumluluk sigortasına dayanılarak sigorta şirketinden talepte bulunulamayacaktır. Mali sorumluluk sigortasının sigortalının kanundan doğan hukuki sorumluluğunu teminat altına almak amacıyla zorunlu kılındığı dikkate alındığında, sigortalının hukuki sorumluluğu kapsamında olmayan tazminat taleplerinden dolayı sigorta şirketinin de sorumlu tutulamamasının işin niteliği gereği olduğu anlaşılmaktadır.
Sigorta şirketinin sorumluluğunun zorunlu mali sorumluluk sigortası ile teminat altına aldığı riskler ile sınırlandırılması suretiyle ilgililerin, işletenin dahi sorumlu olmadığı tazminat taleplerini sigorta şirketine yöneltmelerinin önüne geçilmesinin ve sigorta şirketinin mülkiyet hakkının korunmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda esasen sigortalıdan talepte bulunması mümkün olmayan ilgililerin, sigorta şirketinden de talepte bulunamamasının Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen haklarını ihlal ettiği söylenemez. Kuralın ilgililerin menfaatleri ile sigorta şirketinin menfaatleri arasında makul bir denge kurulmasını engelleyen bir yönünün bulunmadığı görülmektedir”.
71. Somut olayda davalı işveren ... adına kayıtlı 1198852 sicil numaralı işyerinden 21.06.2011-24.06.2011 tarihleri arasında sigorta bildirimi yapılan davacılardan ...'ın eşi, diğer davacıların babası olan kazalı işçi ...'ın 24.06.2011 tarihinde saat 09.15 civarında davalı işverene ait ... plaka sayılı kum yüklü kamyonla seyir hâlinde iken sürücüsü olduğu aracın kontrolünü kaybederek takla atması sonucu meydana gelen tek taraflı kazada hayatını kaybettiği, aracın davalı ... şirketince zorunlu malî sorumluluk sigortasının yapıldığı, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sözü edilen kazanın iş kazası kabul edilerek davacılara ölüm geliri bağlandığı, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda kazalı işçinin kendi dikkatsiz ve tedbirsiz davranışı sonucu vefat ettiği, kazanın oluşumuna etki edecek başka etmen tespit edilemediği gerekçesiyle 30.11.2011 tarihli karar ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince alınan her iki bilirkişi kurulu raporunda da trafik iş kazası olarak nitelendirilmesi gereken kazanın kamyon sürücüsü müteveffa işçi ...'ın %100 kusuru ile meydana geldiği yönünde görüş bildirildiği, hesap bilirkişi tarafından hazırlanan raporda ise destekten yoksun tazminat hesabı yapıldığı, İlk Derece Mahkemesince davalı işveren hakkındaki davanın reddine karar verilmekle birlikte davalı ... şirketi yönünden davanın kısmen kabulüne hükmedildiği, Bölge Adliye Mahkemesince davalı ... şirketi vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, Özel Dairece davacı çocuklar lehine hüküm altına alınan tazminata ilişkin davalı ... şirketi vekilinin temyiz isteminin miktar itibariyle temyiz edilebilirlik sınırının altında kaldığından reddedildiği, davacı ... yönünden hükmün bozulduğu, dosyanın bu şekilde özetlenen içeriğine göre uyuşmazlığın davacı eş ... lehine hüküm altına alınan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
72. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; KTK’nın 91. maddesine göre davalı ... şirketinin işleten konumundaki davalı işverenin KTK’nın 85/1. maddesindeki motorlu aracın işletilmesi sırasında üçüncü kişilere vermiş olduğu zararlardan sorumluluğunu üstlendiği, bir başka deyişle davalı ... şirketinin motorlu aracın işletilmesinden doğan zarardan sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o zarardan işleten sıfatıyla davalı işveren sigortalının sorumlu olması gerektiği, işleten konumundaki davalı işveren sigortalının sorumlu olmadığı bir zarardan davalı ... şirketini sorumlu tutma imkânı bulunmadığı, bu nedenle davacı ...'ın desteğinin tam kusuru ile kendi ölümüne neden olduğu olayda destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyeceği ve bu davacı yönünden davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
73. Nitekim benzer bir uyuşmazlığa ilişkin Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2022 tarihli ve 2020/10-124 E., 2022/672 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.
74. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında KTK'nın 85. maddesi ile diğer maddelerindeki hükümler dikkate alındığında işletenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluğa dayandığı, işletenin kusursuz olsa bile sorumluluktan kurtulma nedenleri gerçekleşmediği sürece motorlu aracın işletilmesinden dolayı meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, sigorta şirketinin işletenin sorumluluğunu teminat altına aldığı gözetildiğinde davacının da destekten yoksun kalan üçüncü kişi sfıtayla talepte bulunduğu gözetildiğinde direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
75. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
76. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... Anonim Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesine göre BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 29.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.