"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manisa 3. İş Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinden boşandıktan sonra 18.10.1996 tarihinde tapuda yapılan işlemle ömür boyu kullanma hakkı kendisine tahsis edilen aynı avlu içerisinde bulunan başka bir evde ikamet ettiğini ve geçimini babasından bağlanan ölüm aylığı ile sağladığını, geçen zaman içerisinde müvekkilinin rahatsızlandığını, kendine bakmakta zorlandığından 2009 yılında oğlu ...'un Bayraklı'daki evine, oğlunun tayini çıkması nedeniyle de daha sonra Torbalı’daki adresine taşındığını, hem müvekkili hem de eşi yaşlanınca çocuklarının baskısı üzerine 2014 yılında boşandığı eşi ile tekrar evlendiğini, müvekkilinin %95 oranında maluliyetinin bulunduğunu ve eşi ile barışmasında bu durumun da etkili olduğunu, davalı Kurum tarafından 01.10.2008 tarihinden itibaren yapılan aylık ödemelerinin iptal edildiğini ve 52.598,17TL borçlu olduğunun bildirildiğini ileri sürerek 01.10.2008-20.11.2014 tarihleri arasındaki aylık ödemelerinin iptal edilmesi ve davacıya ödenen aylıkların tahsiline ilişkin Kurum işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum denetmenleri tarafından yapılan inceleme sonucunda tarafların fiilen ayrı yaşamadıkları sonucuna varıldığını, Kurum işlemin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. Manisa 3. İş Mahkemesinin 15.05.2018 tarihli ve 2016/434 E., 2018/178 K. sayılı kararı ile; sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen 18.08.2016 tarihli ve 2016/OBK-115 sayılı raporda tespit edilen hususları ortadan kaldırabilecek mahiyette ve kuvvette herhangi bir delil ibraz edilemediği gibi tarafların resmî olarak boşandıktan sonra ayrı ayrı hayat kurup yaşamlarına bağımsız olarak devam ettiklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, Kurum denetmenleri tarafından yapılan çevresel soruşturmada normal bir aile yaşantısı sürdürdüklerinin belirlendiği, mahallede yaşayanların davacı ve eski eşinin boşandıklarından haberlerinin olmadığı ve 20 yıldan fazla süredir birlikte yaşadıkları yönünde beyanlarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliyesi Mahkemesinin Kararı:
7. Manisa 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekilince süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 29.01.2020 tarihli ve 2018/1648 E., 2020/147 K. sayılı kararı ile; denetmen raporunun dayanağı olarak gösterilen tanıkların beyanlarının imzalı olmadığı, yargılama sırasında denetmen raporunun aksine bu tanıkların tarafların ayrı yaşadıklarına dair yeminli beyanlarının bulunduğu, dosyada mevcut tapu kaydının da tanık beyanlarını desteklediği, adres bilgilerine göre davacının dava dilekçesinde ve tanık beyanlarında belirtilen oğlu ile yaşadığı iddia edilen başka adreslerde ikamet ettiğinin anlaşıldığı, davacının tanık beyanları ve dosyadaki belgelere göre sağlık sorunlarının olduğu, bu nedenlerle boşandığı eşi ile 20.11.2014 tarihinde yeniden evlendiği kanaatine varıldığından denetmen raporunun aksinin yapılan yargılamada kanıtlandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, 01.10.2008-18.02.2015 tarihleri arasında yapılan 52.598,17TL ödeme nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti ile aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 30.09.2020 tarihli ve 2020/1985 E., 2020/5242 K. sayılı kararı ile; “..Hakkında 14.06.1996 tarihinde boşanma kararı verilen davacıya, babası üzerinden hak sahibi sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının tespit edildiği gerekçesiyle, davalı Kurumca, 01.10.2008 - 18.02.2015 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkların tahsili amacıyla borç tahakkuk ettirildiği; Mahkemece davanın reddine dair karar verildiği, söz konusu kararın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından denetmen raporunun aksinin yapılan yargılama sonucunda kanıtlanmış olduğundan bahisle kaldırılarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmakta olup, Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.
Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin 2. fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir.
Bu aşamada, özellikle Anayasa'nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6., 19., 20. maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili nüfus müdürlüğünden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, medula sisteminde kayıtlarda görülen adresler ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, eşlerin boşanma sebebi, boşanma ilamında velayet, çocukla kişisel ilişki, nafaka, tazminat hükümleri varsa nasıl yerine getirildikleri belirlenmeli, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise ödeme için adına açılan banka hesabında kayıtlı yerleşim yeri saptanmalı, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
5510 sayılı Kanunun, “Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi” başlığını taşıyan 59. maddesinde, "Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin işlemlerin denetimi, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütülür. ...Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir." düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerli olup, aksinin ancak eşdeğerde belgelerle ispatı gerektiği göz önünde tutularak mahkemece fiili birlikteliğe yönelik araştırmanın ihtilaf konusu dönemlere ilişkin yapılması gerekmektedir.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında, özellikle uyuşmazlık konusu dönem olan 01.10.2008 - 18.02.2015 tarihleri arasında davacı ile boşanmış olduğu eşinin kayıtlı bulunduğu tüm adresler yönünden ayrı ayrı geniş kapsamlı, titizlikle ve gerekirse bilgi edinilen şahısların isim ya da sıfatları da tutanağa eklenmek suretiyle, beyan edilen adreslerde fiilen oturup oturmadıkları, birlikte yaşayıp yaşamadıkları kolluk marifetiyle araştırılmalı; uyuşmazlık konusu dönemde davacı ile boşanmış olduğu eşinin kayıtlı bulunduğu adreslerin bulunduğu mahallerde görev yapmış/yapmakta olan mahalle muhtar ve azaları ile resen tespit edilecek kişilerden (köy imamı, çevre esnaf, komşular vb.) kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, çelişki oluşursa giderilmeli; uyuşmazlık konusu döneme ilişkin adreslerde elektrik, su, doğalgaz vb. aboneliklerin kimin adına kayıtlı olduğu araştırılmalı; uyuşmazlık konusu döneme ilişkin davacı ve boşanmış olduğu eşi bakımından medula kayıtları celp edilerek bu kayıtlardaki adresleri tespit edilmeli; davacının boşandıktan sonra lehine ömür boyu intifa hakkı tesis edilen ve boşandığı eşi ile aynı evde değil aynı avluda farklı evlerde kaldığına ilişkin iddiası hakkında kolluk araştırması ve mümkün olması halinde keşif de yapılmak suretiyle araştırma yapılmalı, tüm bu hususlar tespit edildikten sonra, “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun mevcut olup olmadığı, Kurum denetmenleri tarafından düzenlenen raporların aksi ispat edilinceye kadar geçerli belge olduğu ve aksinin eşdeğer belgelerle kanıtlanması gerektiği de gözetilerek, toplanan tüm kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 22.01.2021 tarihli ve 2020/1909 E., 2021/90 K. sayılı kararı ile; Kurum denetim raporu ve aylık kesme işleminin somut herhangi bir veriye dayanmadığı, dayanak alınan tanık anlatımlarının da mahkeme huzurunda alınan ifadeler kapsamında gerçeğe uygun olmadığının tespit edildiği belirgin bulunduğundan dosya kapsamındaki kanıtları gözetmeyen soyut yaklaşıma dayalı bozma gerekçesine uyulmasının mümkün olmadığı belirtilerek ve önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı alan davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığının tespitine yönelik mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce davacı asılın nüfus kayıtlarına göre bozma kararından sonra ancak direnme kararından önce 28.11.2020 tarihinde vefat etmesine rağmen Bölge Adliye Mahkemesince bu hususta herhangi bir işlemin yapılmaması karşısında taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durmak gerekir.
16. Bilindiği üzere çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. Buna göre hâkim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hâkim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
17. Taraflar duruşmaya çağrılmadan, başka bir deyişle taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36. maddesinde hüküm altına alınan iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur.
18. Usulüne uygun olarak taraf teşkili sağlanmadan bir davada karar verilemeyeceğine ilişkin kural, hukukî dinlenilme hakkının bir unsuru olarak düzenlenmiştir. İddia ve savunma hakkı olarak da ifade edilir. Ancak taraf olsun, olmasın herkesin mahkeme önünde hukukî dinlenilme hakkı vardır. Hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkının medeni usul hukukundaki görünümüdür. Usulî nitelikte bir genel haktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının bir unsurudur (Pekcanıtez, Hakan: “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir 2000, p. 753-791, s. 753-754).
19. Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca;
“Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir”.
20. Bu hükme göre mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasa’nın 36. maddesi ile teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır.
21. Hukukî dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke değildir. Tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir.
22. Hukukî dinlenilme hakkına aykırılık bir istinaf sebebi ve temyizde de bozma nedenidir. Hakkın ihlâlinin niteliğine göre yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilebilir.
23. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; taraf teşkili dava şartı olup davanın her aşamasında mahkemece re'sen nazara alınması gereken bir olgudur.
24. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür.
25. Taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
26. Mahkemenin, duruşma gününü, gerekçeli kararını, bozma ilamını, bozma sonrası duruşma günü ve direnme kararını taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması zorunludur. Bu kapsamda mahkemenin, bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de HMK’nın 373. maddesi uyarınca bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması gerekmektedir.
27. Nitekim “Bozmaya uyma veya direnme” kenar başlıklı HMK’nın 373/3. maddesinde “Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu açık hüküm karşısında Bölge Adliye Mahkemesi bozma ilamını kendiliğinden taraflara tebliğ edip duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usulü işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan Bölge Adliye Mahkemesince direnme ya da uyma kararı verilmesi olanaklı değildir.
28. Somut olayda Özel Dairenin 30.09.2020 tarihli bozma kararı sonrası davacı asılın 28.11.2020 tarihinde vefat ettiği, bozma ilamının ve duruşma gününün ölüm ile vekalet ilişkisi kendiliğinden sona eren vekile 08.12.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 22.01.2021 tarihli direnme karar duruşmasında aynı vekilin “önceki kararda direnilmesini talep ediyoruz” yönünde beyanda bulunduğu, ancak vekilliği ölümle sona eren vekilin bu talebinin hukuken geçerliliği bulunmadığı, öte yandan Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesinin 11.01.2021 tarihli ve 2020/745 E., 2021/34 K. sayılı kararı ile davacının mirasçılarının mirası reddettiklerinin tespit ve tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.
29. Şu hâlde Bölge Adliye Mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan yargılama yapılıp direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. O hâlde açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmek üzere direnme kararının usulden bozulması gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 21.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.