Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/189 E. 2022/1562 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından zilyetlik yoluyla iktisap edildiği iddia edilen taşınmaz üzerinde davalıların tapu kaydına dayanarak hak iddia etmeleri nedeniyle oluşan mülkiyet uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı ve önceki zilyetlerin, dava konusu taşınmazı Medeni Kanun'un yürürlük tarihinden önce en az on yıl süreyle ve malik sıfatıyla kullandıkları, taşınmazın zilyetliğe konu edilebilir nitelikte olduğu ve 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesindeki diğer koşulların da gerçekleştiği gözetilerek, davacı lehine tapu tesciline karar veren yerel mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacı ...’in davasının kabulüne, diğer davacılar ... ve ...’in davasının reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı ... vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 03.11.2004 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyünde bulunan ve doğusu: ..., batısı: ..., güneyi: ... taşınmazları ve kuzeyi: su kanalı ile çevrili yaklaşık 5000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı 20 yıldan uzun bir süredir atalarından devir almak suretiyle aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla kullanan zilyetlerinden devraldığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

5. Davalı ... idaresi vekili; orman tahdit haritası getirtilerek yapılacak keşif ile taşınmazın ormanla ilişiğinin saptanacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Hazine vekili; davanın haksız ve dayanaksız olduğunu, sınırdaki orman ve dere yatağına tecavüz olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

Birleştirilen 2009/1691 Esas Sayılı Davada Davacı İstemi:

8. Davacı ... vekili ... Kadastro Mahkemesine sunduğu 26.01.2009 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin tapu kayıtlarına güvenerek tapunun ... köyü, ... ve ... olan sınırı krokide yer alan bu yerin 17/3840 payını ...’den 18.06.1989 tarihinde satın aldığını, müvekkilinin görevi gereği şehir dışında olduğundan kadastro çalışmalarından haberdar olamadığını, müvekkiline ait yerin 317 ada 30 ve 33 sayılı parseller olarak davalı ... (davalı olarak ... gösterilmiştir) adına tespit gördüğünü ileri sürerek kadastro tutanaklarının iptali ile anılan taşınmazların müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen 2009/1691 Esas Sayılı Davada Davalı Cevabı:

9. Davalı ...; davaya cevap vermemiştir.

Birleştirilen 2009/1583 Esas Sayılı Davada Davacı İstemi:

10. Davacı ... vekili ... Kadastro Mahkemesine sunduğu 28.01.2009 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin, dava konusu 317 ada 30 sayılı parselde sınırlandırılan 4.720 m2’lik taşınmazın 1000 m2’sini ...’den satın aldığını, dava konusu taşınmazın ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, çiftlik tapu kayıtlarının düzenli tedavül gördüğünü ve geçerli olduğunu, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını ileri sürerek davalı adına yapılan kadastro tespitinin iptaline, 1000 m2’nin ayrı bir parsel numarası altında müvekkili adına tesciline, davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen 2009/1583 Esas Sayılı Davada Davalı Cevabı:

11. Davalı ... vekili; davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

12. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.07.2007 tarihli ve 2004/418 E., 2007/305 K. sayılı kararı ile; dava konusu edilen taşınmazın kadimden beri tarla olarak kullanıldığı, davacı ...’in eklemeli zilyetlik süresinin 20 yılı aştığı, taşınmazın orman ve mera ile ilgisinin bulunmadığı, sit alanı olmadığı, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olmadığı, davacı ve önceki zilyetler tarafından imar ve ihya edilerek uzun yıllardır tarla olarak malik sıfatıyla kullanıldığı, Türk Medeni Kanunu’nun 713. maddesi gereğince davacı zilyet adına tescile karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 03.08.2006 tarihli fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 5274,30 m2 büyüklüğündeki taşınmazın davacı ... adına tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 21.02.2008 tarihli ve 2008/422 E., 2008/963 K. sayılı kararı ile yerel mahkeme kararı onanmış ise de davalı Hazine vekilinin süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunması üzerine, Özel Dairenin 27.05.2008 tarihli ve 2008/2609 E., 2008/2871 K. sayılı kararı ile; ‘’Davacı tarafından Hazine, Orman Genel Müdürlüğü ve ... köyü tüzel kişiliği aleyhine açılan tescil davasının kabulüne ilişkin hüküm davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Dairece onanmıştı. Davalı Hazine vekili, süresinde vermiş olduğu karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen nedenlerle onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.

Davacı, kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Yerel bilirkişi ve tanıklar, dava konusu taşınmazın dava tarihinden geriye doğru 20 yıldan fazla süre ile kültür arazisi olarak davacı tarafından kullanıldığını, ormancı bilirkişi 1967 yılında kesinleşmiş orman sınırlandırma hattının dışında orman sayılmayan yerlerden, ziraatçi uzman bilirkişi Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerle ilgisi bulunmayan 1. sınıf kültür arazisi niteliğinde olduğunu açıklaması üzerine mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Özetlenen delillere göre dava konusu taşınmazın kazanıldığı sonucu ortaya çıkmakta ise de, inşaat mühendisi ... tarafından düzenlenen 20.7.2007 günlü ve ormancı bilirkişinin raporuna ekli dava konusu yerin çekilen resimlerindeki belirlemelere göre bu yerin henüz yeni sürüldüğü, kültür arazisi niteliğinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Çekilen resimler yerel bilirkişi, tanık sözleri ve uzman bilirkişi raporlarındaki açıklamaları tekzip etmektedir. Bir yerin zilyetlikle kazanılabilmesi için öncelikle taşınmazın niteliği itibariyle kazanılmaya elverişli yerlerden olması gerekir. Taşınmazın bulunduğu ... köyünde kadastro çalışmalarının yapılıp yapılmadığı birkaç kez sorulmuş, verilen cevaplar taşınmazın bulunduğu yerden kadastro geçip geçmediğini göstermekten uzaktır. Tüm bu açıklamalar gözönünde tutularak taşınmazın bulunduğu yerde kadastro çalışmaları yapılıp yapılmadığı, kısmi kadastro çalışmaları yapılmış ise buna ait paftaların getirtilmesi, bunlara göre taşınmaz kadastro gören bir yer ise kadastro çalışmalarının hangi tarihte geçtiğinin belirlenmesi, ayrıca dava tarihinden önceki zilyetliğin süreci ve niteliğinin belirlenmesi bakımından dava tarihinden geriye doğru 20 yıl ve daha önce çekilmiş hava fotoğrafları ve topoğrafik haritaların bulundukları yerlerden getirtilerek yerel, teknik, ziraatçi ve harita mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulu marifetiyle dava konusu taşınmaza uygulanması, tüm bu belge ve uygulamalara göre dava konusu taşınmazın dava tarihine kadar 20 yıl ve daha fazla süre ile kültür arazisi olarak tasarruf edilen bir yer olup olmadığının belirlenmesi, tespit dışı bırakılan bir yer ise, paftasında gösterildiği tarihten itibaren kazanma süresinin geçip geçmediğinin düşünülmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.’’ gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.

15. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararın Özel Dairece bozulmasından sonra, davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

16. ... Kadastro Mahkemesinin 12.04.2010 tarihli ve 2009/651 E., 2010/312 K. sayılı kararı ile; davacı ...’ın dava konusu taşınmazı satın aldığını iddia ettiği ...’nin mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ...nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacı ...’ın (bayisi ... ailesi) tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacının tutunduğu tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacı ...’ın (bayisi ... ailesi) ise davalı tarafın taşınmazı kendisine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacı (bayisi ... ailesi) zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliğinin bulunmadığı; kaldı ki, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında ... ailesi ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunanların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacının tutunduğu tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davacı ... ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, ... ailesinin bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davacı zilyedin ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin ... ailesi tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince dayanılan tapu kayıtlarının davacı zilyet lehine hukukî kıymetini yitirdiği, davacı ... ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşan kullanımlarının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının davacı lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı, birleştirilen davada davacı ...’in davasını ...’a yönelttiği, davalı ...’ın dava konusu taşınmazla herhangi bir ilgi ve alakasının bulunmadığı gerekçesiyle davacılar ... ve ...’in davalarının reddine, davacı ...’in davasının kabulü ile 317 ada 30 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıfla davacı ... adına tespit ve tapuya tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

17. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili, davacı ... vekili, davalı ... İdaresi vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

18. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 16.12.2010 tarihli ve 2010/11848 E., 2010/16008 K. sayılı kararı ile; ‘’...Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1980 yılında yapılan ve kesinleşen ilk orman kadastrosunun aplikasyonu ve 1744 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasanın 2. madde uygulaması ve 1988 ila 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilan edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, 2896 ve 3302 sayılı yasalar ile değişik 2/B uygulaması vardır.

1- Kesinleşmiş orman kadastrosuna ilişkin tutanaklar ve haritalar ile, eski tarihli memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğrafının uygulanmasına dayalı araştırma inceleme ve keşif sonucu düzenlenen uzman bilirkişi raporuyla çekişmeli parselin kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında bırakıldığı, eylemli olarak, her hangi bir nedenle orman sınırları dışında bırakılmış devlet ormanı niteliğinde ve ormana sınır da olmadığı, dört tarafının ziraat arazileri ile çevrili olduğu belirlendiğine göre, Orman Yönetimi ve Hazinenin orman iddiasına dayalı tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Hazinenin diğer temyiz itirazları ile tapuya dayanan davacılar ... ve ...’ın temyiz itirazlarına gelince;

72) ..., ... ve ... Çiftlikleri Padişah III.Selim tarafından annesine mülk arazi olarak verildiğinden ... Valide Sultan'ın mülk arazilerinden tahsis ederek kurulmuştur. Bu nedenle; sahih vakıftır. Tapu kayıtları düzenli olarak kadastro tespitinin yapıldığı tarihe kadar intikal ettirilmiş olduğundan, mülkiyet hakkını doğrulayan yasal kayıtlardır. Yukarıdaki bilirkişi raporlarında ve (Hukuk Fakültesi Yayın No: 537'de) 1978 yılında yayınlanan Ömer Hilmi Efendi'nin "Eski Vakıfların Temel Kitabı (AHKAM-ÜL EVKAF)"nın 136 ve 137 . paragrafında ve ...'nin 1946 yılında yayınlanan "Vakıflar" isimli eserinden anlaşılacağı gibi 1858 (1274) tarihli Arazi Kanunnamesinin 4. maddesi gereğince mülk arazilerde ve sahih vakıflarda bu kanunun 20 ve 78. madde hükümleri uygulanamaz. Bilirkişiler dava konusu parselin eskiden beri kullanılan kültür arazisi ve orman sayılmayan yerlerden olduğunu, mahkemenin 05.04.2001 gün 1996/11-16 sayılı dosyasında yapılan ve taraflarca açıkça itiraz edilmeyen uygulama ve düzenlenen, rapor ve eki haritalara göre çiftlik tapu kaydı kapsamında kaldığını bildirmişlerse de araştırma ve uygulama yetersizdir.

73) O halde; davacı ... ve ...'den tanık bildirmeleri istenmeli ve ...'in dayandığı Haziran 1989 tarih 4 veya Haziran 1999/4 sayılı ve ...'ın dayandığı ...'ye ait tapu kaydı getirtildikten sonra ... Valide Sultan Vakfının yukarıda belirtilen niteliği gözönünde bulundurularak; bir orman, üç harita mühendisi ve davada yarar ilişkisi bulunmayan olabildiğince yaşlı kişiler arasından seçilecek yerel bilirkişiler huzuruyla taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, bu keşiflerde mahkemece daha önce kılavuz (pilot) dosya olarak yargılaması yapılan ... Köyü 74 sayılı parsele ait 1996/11 ve ... (...) Köyü 804 sayılı parsele ait 1974/9 (Bozma kararından sonra 2004/6) sayılı dosyaya verilen ve yukarıda (7). bendde yazılı Müh. Alb. ... ve arkadaşlarının düzenlediği 04.03.1999 tarihli rapor ile eki haritalar, Harita Mühendisi ... ve arkadaşlarının düzenlediği 19.02.1999 tarihli rapor ile eki haritalar ve Prof. Dr. ... ve arkadaşlarının düzenlediği rapor ile eki haritalar ve Prof. Dr. ...’ün bölgeye ait 1328 (1912) yılından beri günümüze kadar bir çok kere düzenlenen askeri haritaları yerine uygulayarak verdiği 14.04.1999 tarihli rapor ve eki olan haritalardan ve diğer raporlar ile yukarıda (14) bentte yazılı ... tarafından düzenlenen 11.09.1308 (1892) tarihli rapor (16). bendde yazılı Dahiliye Nezaretinin emri üzerine bir heyet tarafından hazırlanan 9 Kasım (T.Sani) 1325 (1909) tarihli rapor, ...’ın imzasının bulunduğu 20.01.1947 tarihli “Tapu Tatbikat Zaptı" yine ...'ın 27.10.1964 tarihinde tanık olarak dinlendiği, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1963/153 E.-1966/131 K. ve 1963/154 E.-1966/132 K. sayılı dava dosyalarındaki deliller yukarıda 43. bentte yazılı 08.07.1963 tarihli ve 44. bentte yazılı 12.06.1965 tarihli tapu tatbikat zabıtlarından yararlanılarak çiftliklere ait tapu kayıtları yerine uygulanıp, ... Köyü 804 sayılı parsel hakkındaki 7. Hukuk Dairesinin 12.04.2004 gün 2002/320-1411 sayılı bozma kararında belirtildiği gibi “... harita mühendislerinin 20.02.2001 tarihli raporları ve ekinde düzenlenen geometrik şekli ile davacıların dayandığı tapu kaydına bir sınır çizildiği, bu sınırlar içerisinde bulunan kadim kültür (çiftlik) arazilerinin tapu kaydı kapsamında, ancak bu sınırlar içinde bulunduğu halde kimsenin tasarrufunda bulunmayan arazilerin ise tapu kapsamı dışında kalacağı” nazara alınarak uygulama yapılmalı, Hacettepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Jeoloji ve Fotogrametri Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. ... tarafından verilen 14.04.1999 tarihli 9 sayfalık raporun sonuç bölümünde aynen "istenilmesi durumunda tapu kayıtlarında sözü edilen tüm sınır noktalarının konumları, uydulardan yararlanılarak nokta belirleme yöntemi (GPS) ile ölçülerek haritalara konabileceğini ve bu noktaların mevcut ya da yapılacak haritalar üzerine oturtularak çiftliklerin hudutlarının, arazi üzerindeki hangi parselleri içine aldığı ya almadığını gösterebileceğini" bildirmiş olduğundan 1328 (1912), 1944, 1959 ve 1969 tarihli askeri haritalar, 1967 tarihli orman kadastro haritaları ile fotogametri yoluyla düzenlenen arazi kadastrosu pafta örnekleri 1/5000 ve 1/25000 ölçeğinde birleştirilerek tapu ve vergi kayıtlarında geçen mevkii ve sınır yerleri işaretlenip tapu kapsamı belirlenmeli, dava konusu parsel ile komşu parsellerin ve ..., ... (...), ...köy (...) Köyündeki tüm parsellerin konumu ile yukarıda 3-4-5-7. bentlerde yazılı kesin hükümlerin konusu taşınmazlar ve 20-21-22-23-29-30-34-36-37-38-39-40-42. bentlerde yazılı kamulaştırmaya ve diğer işlemlere konu olan taşınmazların tümü 1/5000 ve 1/25.000 ölçekli birleşik haritalar üzerinde gösterilmeli ve düzenlenecek raporlarda açıklanmalı, yine bu haritalar üzerinde yukarıda yazılı çiftlik tapu sahipleri adına tescil edilen ve kesinleşen parsellerde ayrı bir renk kalemle boyanıp işaretlenmeli, zilyetliğe dayanan davacının tanık dışında başka bir yazılı delili olmadığı nazara alınmalı, dava konusu parsel hakkında kadastro tespitinden önce davacı ... tarafından açılan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/418 sayılı ve yine ... ve arkadaşlarının Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı davalar bulunması nedeniyle malik hanesi açık bırakılarak tespit tutanağı düzenlendiğinden 3402 Sayılı Yasanın 30/2. maddesi hükmüne göre mahkemece lüzum görülen diğer deliller de toplanarak dava konusu parselin gerçek hak sahibi adına tesciline karar verilmelidir.’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle Orman İdaresi ve Hazinenin temyiz itirazlarının reddine, diğer bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve ...’in temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

19. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili ve davalı Hazine vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

20. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 24.02.2012 tarihli ve 2011/11668 E., 2012/2635 K. sayılı kararı ile; ‘’…J) DOSYA İÇİNDEKİ BİLGİ VE BELGELERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE: Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi, Daire bozma kararında yapılan değerlendirme ve ulaşılan sonuç da dosya kapsamına uygun düşmemektedir.

Şöyle ki; yukarıda 11 bent halinde sayılan olgular ve deliller mahkemece gerektiği şekilde irdelenmediği gibi, hangi delile niçin değer verildiği ya da verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.

3402 sayılı Yasanın 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usulü düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir. Taraflarca yargılama sırasında sunulmayan delillere, temyiz aşaması ya da karar düzeltme aşamasında dayanılamaz.

Mahkemece, davacı ve katılan şirket ve gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, kadastro mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Yasasının 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, kadastro mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmaz.

Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medeni Yasanın 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Yasası’nın 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medeni Yasaya aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu yasalar arasında sayılmamıştır.

Medeni Yasanın yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Yasayla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesi'nin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medeni Yasaya aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Yasasının 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi'nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medeni Yasanın 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medeni Yasaya aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.

Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parseli kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazın Medeni Yasanın yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyeceği kabul edilmiştir.

Dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacı ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulama yetersiz olduğu gibi, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medeni Yasanın yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı ve yukarıda sayılan kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile yukarıda sözü edilen diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.

Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.

Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kesinleşen kararının Hazineyi ve o dosyada taraf olmayanları bağlamayacağı düşünülmemiş, taşınmazların devletleştirilmeye tâbi devlet ormanı olup olmadığı, ya da devletleştirilen ormanların içinde yer alan orman içi açıklığı olup olmadığı yöntemince araştırılmamış, bilirkişilere yörede 1967 yılında seri bazında yapılan orman tahdit hattı ile irtibatlı kroki düzenlettirilmemiş, dava konusu taşınmazların devletleşen orman alanlarıyla bağlantısı ve konumu gösterilmemiş, seri bazda yapılan tahditte seri dışında kalan taşınmazlarda orman kadastro komisyonlarınca orman incelemesi yapılmadığından, orman sayılan yerlerden olup olmadığı, eski tarihli resmi belge niteliğindeki memleket haritası, hava fotoğrafları incelettirilmemiş olup, bir kısmı tapu malikleri davacılar ile aralarında aynı nitelikte davalar bulunan yerel bilirkişi ve tanıkların sözlerine atıf yapan teknik bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir.

O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

d)Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,

e) Vakıf taşınmazları ve vakıf hukuku konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli,

f) Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Yasa hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,

g) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

h) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ... (...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Yasanın 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... Çiftliği tapusunun ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı ...’ün tapu tesisinde ... Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “...”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, ..., ... ve ... çiftliklerinin batı sınırını oluşturan geniş bir çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 sayılı Yasanın 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak uygulanıp, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

ı) Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamındaki taşınmazlar ile çekişmeli parselin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği ayrı ayrı belirlenmeli, 1967 yılında yapılan orman tahdidi ile belirlenen orman sınır hattına göre konumu saptanmalı, çekişmeli taşınmazın ve geniş çevresinin toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli,

i) Dayanılan tapu kayıtlarının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan, orman alanlarının 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği, sadece tapu kayıtlarının yüzölçümüyle kapsadığı alanların devletleştirmeye konu edilebileceği, bu nedenle tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlardan 4785 sayılı Yasa hükümlerine göre devletleştirilen bölümler var ise, bu alanlarının yüzölçümü düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu göz önünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülmeli,

j) Taşınmazın Devlet ormanı sayılmayan ya da devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı ve dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği taktirde, bu yerler için, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince saptanmalıdır. Bu cümleden olarak; çekişmeli taşınmazda ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılıp, özellikle yakın tarihli hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli taşınmazın imar - ihya görüp görmediği, gördü ise tarihi ve imar - ihyanın şekli, ne zaman bittiği, kaç yıl süreyle ne şekilde zilyet edildiği, kimden kime geçtiği, bu kullanımın taşınmazın ekonomik amacına uygun kullanım olup olmadığı konularında bilimsel verileri içeren raporlar düzenlettirilmeli, bu konularda somut olaylara dayalı tanık beyanları alınmalı,

k) Çekişmeli taşınmazın dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamı içinde olduğu, devlet ormanı sayılmayan ya da devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu yerler için, Medeni Yasanın yürürlüğü olan 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden başlayan malik sıfatı ile zilyetliklerinin bulunup bulunmadığı ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince saptanmalıdır. Zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan tarafa, tanık dinletme olanağı verilmeli, yine, ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılarak, özellikle en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli taşınmazın 1926 yılından en az 10 yıl öncesinden itibaren zilyet edilen yerlerden olup olmadığı yönünde bilimsel ve teknik görüşlerine başvurulmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının, zilyetlikle edinme iddiasında bulunan kişilerin ve önceki maliklerinin bir insan ömrünü aşan zilyetliklerinin bulunup bulunmadığı, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, tapu kayıtları kapsamında kalan bölümlerinde, Medeni Yasanın yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik varsa, zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara dayalı beyanlarına başvurulmalı, birbirinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, yöreye ait en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritası ile daha sonraki yıllarda düzenlenen tüm hava fotoğrafı ve haritalar özel stereoskop aletleriyle incelenip bu belgelerdeki görüntüsüne göre bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğu denetlenmeli, toplanan bu deliller ile yukarıda detaylı olarak söz edilen diğer deliller birlikte değerlendirilmek ve takdir edilmek suretiyle oluşacak sonucu göre bir karar verilmelidir.

Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı yerel mahkeme kararının açıklanan bu nedenlerle bozulması gerekirken, yazılı olduğu biçimde bozulmasına karar verilmesi doğru değildir.’’ gerekçesiyle karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Özel Dairenin 16.12.2010 tarih ve 2010/11848 E., 2010/16008 K. sayılı bozma kararının gerekçesi ile birlikte kaldırılmasına ve hükmün açıklanan değişik yeni gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

21. ... Kadastro Mahkemesinin 04.03.2015 tarihli ve 2012/67 E., 2015/37 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

22. Direnme kararı süresi içinde davacı ... vekili, davalı ... İdaresi vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

23. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı ...’ın (bayisi ... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davacı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacı ...’ın tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

24. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 317 ada 30 parsel sayılı taşınmazın 01.09.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tarla niteliğinde, 4720,56 m2 olarak ... kızı ...’in ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken 1980 yılında ... oğlu ...’e sattığı, ...’ın da bu yere zilyet ederken bilinmeyen bir tarihte ...’e satarak hak ve alakasını kestiği saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/418 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

25. Davacı ...’ın bayisi ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: Kırvasil Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

26. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

27. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

28. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4) Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5) Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanunî şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

29. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

30. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasında 27.07.2006 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerin öncesinde düz bir ova şeklinde mısır tarlaları olarak kullanıldığını, hâlen tarla olarak ekilip biçildiğini, taşınmazın evvelinde ...’a ait olduğunu, ona da babası ...’den kaldığını, ... ve babasının bu taşınmazı nizasız ve fasılasız uzun süredir kullandığını, satışlar sonrası en son davacının satın aldığını ifade ettiği, 1932 doğumlu davacı zilyet tanığının da dava konusu taşınmazın evveliyatı ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladığı anlaşılmaktadır.

31. Kadastro Mahkemesi aşamasında 27.02.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1937 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın öncesinde ...’a ait olduğunu, ona da çok önceden babası ...’den kaldığını, satışlar sonrası en son davacının satın aldığını, tapu kayıtlarına dayanan ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade etmiştir. Mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın büyükçe bir düzlüğün içerisinde yer aldığı, bu düzlükteki taşınmazların tamamının zirai amaçla kullanıldığı, bir kısım taşınmazda ikamet amaçlı kullanılan evlerin olduğu, bir kısım taşınmazda yerel ihtiyacı karşılamaya yönelik işyerlerinin olduğu, dava konusu taşınmazın etrafının tel ile çevrildiği, içerisinde meyve fidanlarının bulunduğu tespit edilmiştir.

32. Kadastro Mahkemesince yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporları incelendiğinde; fen bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın 317 ada 30 parsel sayılı taşınmaz olduğu, komşu 317 ada 29 sayılı parsele uygulanan tapu kaydına göre dava konusu taşınmazı ... taşınmazı olarak okuduğu ve ...’un çekişmeli taşınmazın maliki evveli olduğu, yine komşu 327, 328 ve 329 adalara bir bütün olarak uygulanan tapu kaydına göre dava konusu taşınmazı ... taşınmazı olarak okuduğu ve ...’ın çekişmeli taşınmazın maliki evveli olduğu saptanmıştır. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın geniş, düz bir ovada yer aldığını, taşınmazdaki toprağın derin bir profile sahip (90-100 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi yüksek, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 45-50 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduğunu tespit etmiştir. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2.madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını belirtmiştir. Jeoloji bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını saptamıştır.

33. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ...’ın (bayisi ... ailesinin) tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da davacı zilyet lehine gerçekleştiği anlaşıldığından, davacı zilyet lehine tescil kararı veren yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

34. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı ... vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.