"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum 2. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi...’ın davalı ... ile ... arasında yapılan hizmet alım sözleşmesi kapsamında şehir şebekesi bakım onarım işinde çalışmaktayken elektrik akımına kapılıp direkten düşerek vefat ettiğini, alt işveren ... Elektrik İnşaat Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketinin işin yapımı sırasında yeterli ekip ve teçhizat bulundurmaması ve davalı asıl işveren Aras Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin denetim yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle meydana gelen iş kazası sebebiyle müvekkillerinin destekten yoksun kaldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 20.000TL maddi ve 35.000TL manevi tazminatın davalı ... Şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin geçtiğini, müvekkilinin denetim yükümlülüğünü yerine getirdiğinden sorumluluğunun bulunmadığını, sigortalı kazalı işçi...’ın kendi kusuru sebebiyle iş kazasının meydana geldiğini, güvenli malzeme kullanılmamasının da alt işverenin sorumluluğunda olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Erzurum İş Mahkemesinin 30.12.2010 tarihli ve 2009/577 E., 2010/1282 K. sayılı kararı ile; davacının delil olarak dayandığı Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23.10.2007 tarihli ve 2007/2125 E., 2007/19017 K. sayılı kararıyla onanan Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş mahkemesi sıfatıyla) 2005/249 E., 2006/401 K. sayılı kararı ile iş kazasının meydana gelmesinde tüm kusurun ... Elektrik İnşaat Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketine ait olduğunun kabul edildiği, bu nedenle davalı ... Şirketinin kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Erzurum İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 11.09.2012 tarihli ve 2011/5234 E., 2012/14163 K. sayılı kararı ile; Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş mahkemesi sıfatıyla) 2005/249 E., 2006/401 K. sayılı kararında Aras Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin taraf sıfatının bulunmadığından hakkında hüküm kurulmadığı, eldeki davada davalı olan Aras Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin asıl işveren konumunda olduğu, işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Bozma kararı sonrası dosyanın tevzi edildiği Erzurum 2. İş Mahkemesince bozmaya uyulduktan sonra yapılan yargılama sırasında davacı vekilinin talebi üzerine ... Elektrik İnşaat Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketinin dâhili davalı olarak davaya katılması için yapılan 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre yapılan tebligat sonrası dâhili davalı ... davaya cevap vermemiştir.
10. Erzurum 2. İş Mahkemesinin 20.06.2018 tarihli ve 2016/18 E., 2018/296 K. sayılı kararı ile; kazalı işçi...’ın hizmet alım sözleşmesi kapsamında bulunmayan askeri sahadaki enerji nakil hattında çalışırken elektrik akımına kapılıp vefat ettiği, kendisine verilen işin dışına çıktığı, bu nedenle kazanın iş sözleşmesi kapsamındaki işin ifası sırasında meydana gelmediğinin anlaşıldığı, Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2005/249 E. sayılı dosyasında bulunan kusur bilirkişi raporunun varsayıma dayalı olması nedeniyle itibar edilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca kusur bakımından bilirkişi raporu alınmasına da gerek görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. Erzurum 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 11.06.2019 tarihli ve 2018/6060 E., 2019/4165 K. sayılı kararı ile; davacıların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…Dosya kapsamı incelendiğinde; aynı davacıların açtığı Kars 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2005/249-2006/401 sayılı dosyasında, davalılarının Tedaş AŞ. ve ... Elektrik Limited Şirketi olduğu, davacılar murisi sigortalının 14/12/1999 tarihinde ... Elektrik Ltd. Şti.'nin işçisi olarak bu işverenin Kars Elektrik Dağıtım AŞ. yeni adı ile Aras AŞ.'den aldığı şebeke hattı yapım işinde çalışırken direkten düşerek öldüğü, Kars Elektrik Dağıtım AŞ.'nin ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğundan TEDAŞ AŞ. hakkında açılan davanın husumetten reddine, bir kısım maddi ve manevi tazminatların da işveren ... Elektrik Ltd. Şti.'den tahsile karar verildiği ve ilamın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dairemizin 11/09/2012 tarihli, 2011/5234 esas ve 2012/14163 karar sayılı Bozma ilamı öncesinde; Mahkemece, davacıların Kars 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2005/249 Esas-2006/401 Karar sayılı 23/10/2007 tarihinde onanarak kesinleşen dava dosyasında hakkında husumetten red kararı verilen TEDAŞ AŞ.'nin ilam gerekçesinde aynı zamanda kusursuz da kabul edilmesi ve aynı olaya ilişkin dayanılan bu dava dosyasının gerekçesi ile de Mahkemenin bağlı kalacağından davalı ... AŞ.'nin de olayda herhangi bir kusuru bulunmadığının kabulü ile istemin reddine karar verilmiştir.
Dairemizin 2011/5234 esas ve 2012/14163 karar sayılı Bozma ilamında ise; Aras Elektrik Dağıtım AŞ. nin (Eski Ünvanı, Kars Elektrik Dağıtım AŞ.) tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olduğu, hakkında açılan bu davada davalı taraf sıfatının bulunduğu murisin, işvereni ile sözleşme imzalayan üst işveren konumunda olduğunun açık olduğu, kesinleşen ilk hükümde taraf olmadığı ve hakkında hüküm kurulmadığı, ilk hükmün dava dışı Tedaş AŞ.'ye ait olduğu dikkate alınmaksızın yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, yapılacak işin davanın esasına girilerek oluşacak sonuç gereğince bir karar verilmesi olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında, Mahkemece yapılacak iş, davalı ... AŞ. nin (Eski Ünvanı, Kars Elektrik Dağıtım AŞ.) asıl işveren konumunda olduğunun kabulü ile davacılar lehine - tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla - hükmedilecek tazminatlardan sorumlu tutularak karar verilmesinden ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Erzurum 2. İş Mahkemesinin 06.03.2020 tarihli ve 2019/271 E., 2020/91 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemli, mahkemece sigortalı...’ın kendisine verilen işin dışına çıktığı bu nedenle kazanın iş sözleşmesi kapsamındaki işin ifası sırasında meydana gelmediğinden davalı ... Şirketinin kusuru olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilen eldeki davada, davacılar lehine tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla asıl işveren davalı ... Şirketinin hükmedilecek maddi ve manevi tazminatlardan sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.
17. İş kazası, sigortalının işyerinde iş dolayısıyla ya da işverence yürütülmekte olan işyeri dışındaki çalışması sırasında ortaya çıkan, sigortalının hemen ya da sonradan sakatlığına neden olan olay olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s.605).
18. Olay tarihinde yürürlükte bulunan ve davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) “İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi” başlıklı 11. maddesinin (A) fıkrasında aynen;
“..A) İş kazası aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,
c) Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda ,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında…” denilmektedir.
19. Açıklanan bu madde hükmüne göre iş kazası, maddede sayılı olarak belirtilmiş hâl ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
20. Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu hâllerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hâllerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
21. Başka bir deyişle iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hâllerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir.
22. Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir: Kazaya uğrayan sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 506 sayılı Kanun'un yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin (A) fıkrasında sayılan hâl ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.
23. Hemen ifade etmek gerekir ki, Kanunun iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı” olup bu da Kanunun aradığı hâl ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, Kanun’da olmadığı hâlde herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
24. Kısacası anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hâle uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
25. Ayrıca somut olayda iş kazasının gerçekleştiği tarihten sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 13. maddesine göre iş kazası;
" a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)…
e)…
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır." şeklinde tanımlanarak 506 sayılı Kanun’da belirtilen iş kazası kavramı genişletilmiştir.
26. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bakımından inceleme yapıldığında sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası unsurları kazaya uğrayanın 5510 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılması, sigortalının kazaya uğraması, sigortalının kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması ve kaza ile sigortalının uğradığı bedensel zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunmasıdır (Güzel, Ali/Okur, Ali Rıza/Caniklioğlu, Nurşen: Sosyal Güvenlik Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 362-377). 5510 sayılı Kanun'da iş kazası sayılan hâllerden (b) bendi dışında kazanın yapılan işle ilgisini aramamaktadır. İş kazası kavramının kanunda bu şekilde geniş düzenlenmesinin sebebi sosyal güvenlik hakkının koruyucu kapsamının mümkün olduğunca genişletilmesinin amaçlanmasıdır (Süzek, Sarper: İş Hukuku, İstanbul 2015, s. 449).
27. 30.06.2012 yürürlük tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun (6331 sayılı Kanun) 3. maddesinin (g) bendinde de iş kazasının, "işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı" ifade edeceği hükme bağlanmıştır.
28. Bireysel iş hukuku yönünden ise iş kazası işverenin işçiye karşı tazminat sorumluluğunu doğuran olay olarak kabul edilmekle birlikte sosyal güvenlik hukuku anlamındaki iş kazasından farklılık arz etmektedir.
29. Konuyla ilgisi nedeniyle iş kazasının unsurlarından olan "işyeri"nden ne anlaşılması gerektiği konusuna gelince; 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde, işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denileceği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçların da işyerinden sayılacağı ayrıca işyerinin, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütün olduğu belirtilmiştir. Aynı yöndeki tanımlamaya 5510 sayılı Kanun'un 12. maddesinde de yer verilmiştir.
30. Uyuşmazlıkla ilgisi nedeniyle irdelenmesi gereken "işçi" kavramına bakıldığında; işçi kavramının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımı yapılmıştır.
31. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. maddesinde “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken 4857 sayılı İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
32. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 393/1. maddesinde ise hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.
33. Bu hâliyle denilebilir ki, hizmet sözleşmesi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden, taraflardan her birinin öteki tarafın edimine karşı borç yüklendiği, iki taraflı bir sözleşmedir.
34. Hizmet sözleşmesinden kaynaklanan iş ilişkisi ise işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, işyeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür. İşveren gözetme borcu gereği çalıştırdığı işçileri işyerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için işyerinde teknik ve tıbbi önlemler dâhil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
35. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel hâlleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile işçi ile birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi hâlinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
36. 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
37. Mevzuatta bulunan bir kısım boşluklar kanun koyucu tarafından 6331 sayılı Kanun ile doldurulmaya çalışılmıştır. 6331 sayılı Kanun'un 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanun'un 77 ve devamındaki bir kısım maddeler yürürlükten kaldırılarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeni düzenlemeler getirilmiştir. 6331 sayılı Kanun ile işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerinin düzenlemesi amaçlanmıştır.
38. Bunun yanında 6331 sayılı Kanun’a paralel olarak BK'nın 332. maddesi gelişen teknoloji ve diğer veriler gözetilerek revize edilmiş ve TBK'nın 417. maddesinde bu doğrultuda hükümlere yer verilmiştir. Bu madde; “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
39. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş bir yaklaşımla düzenlenen TBK'nın 417. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hüküm ile 4857 sayılı İş Kanunu'nun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasındaki düzenlemesi ile de hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukukî niteliği konusundaki tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlâline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. İşverenin gözetme borcu iş sözleşmesinden kaynaklandığından işçi, iş kazasından doğan vücut bütünlüğünün zedelenmesi nedeniyle açacağı maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerine (TBK 112 ve 417.) dayanabilecektir. Öte yandan işverenin bu davranışı, kişi varlıklarını doğrudan korumayı amaçlayan (iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin) emredici kuralların kusurlu bir davranışla ihlâli niteliğinde olup aynı zamanda haksız fiil oluşturur. Bu nedenle işçilerin iş kazasından kaynaklanan tazminat taleplerinde sözleşmeden doğan ile haksız fiilden doğan dava hakları yarışır. İşçinin ölümü veya vücut bütünlüğünün zedelenmesi hâli sözleşmeye aykırılık doğuracak olmakla birlikte bu durum aynı zamanda bir haksız fiilin unsurunu da oluşturur (Oğuzman, K.: İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Zararlardan İşverenin Sorumluluğu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 34, S. 1-4, 1968, s. 339). İşçi zararının tazmini için sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil hükümlerine dayanmakta serbesttir.
40. Sonuç itibariyle denilebilir ki, iş kazasında işverenin hizmet sözleşmesinden doğan işçiyi gözetme borcuna aykırı davranması söz konusu olduğundan iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında sözleşmeye aykırılığa dayalı sorumluluk hükümlerinin uygulanması mümkündür. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)10-196 E., 2021/195 K. ile 24.06.2021 tarihli ve 2018/10(21)-1020 E., 2021/832 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
41. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, BK'nın 98. (TBK'nın 114) maddesinin 2. fıkrasında; "Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur." şeklinde düzenleme içerdiğinden haksız fiile ilişkin hükümlerin kıyasen sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan uyuşmazlıklarda da uygulanması söz konusu olmaktadır.
42. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki, İş Kanunu’ndan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden dolayı asıl işverenin alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrasında hüküm altına alınmış olup bu hüküm kapsamında asıl işveren müteselsil sorumluluk hükümleri çerçevesinde alt işveren işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zararlardan alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır. Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması, bu sözleşmesinin tarafı olmayan işçi ya da mirasçılarını bağlamasına olanak bulunmamaktadır.
43. “Alt işveren” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında aracı, taşeron, tali işveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan gibi adlarla da anılmaktadır.
44. Asıl işveren-alt işveren müessesinin düzenlendiği ilk mevzuat mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun (1475 sayılı Kanun) “Tarifler” başlıklı 1/son maddesi olup anılan maddede bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu Kanundan ve iş akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. 1475 sayılı Kanun’da alt işverene verilen işin mutlaka işyerindeki üretim veya faaliyet süreci içerisinde yer alan bir iş olacağına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır.
45. 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ile 1475 sayılı İş Kanunu 14. maddesi dışında yürürlükten kaldırılmıştır.
46. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin 6. fıkrasında ise asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” şeklinde tanımlanmış; aynı maddenin 7. fıkrasında ise; “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.” hükmüne yer verilmiştir. Böylece işyerinde üretilen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin verilmesi hâlinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin ortaya çıkacağı kabul edilmiş, ayrıca asıl işi tamamlayıcı nitelikteki yardımcı işler de işyerinde yürütülen mal ve hizmet üretiminin bir parçası sayılmıştır.
47. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3. maddesindeki hükme dayanılarak çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin (Yönetmelik) 3. maddesinde de alt işverenden ne anlaşılması gerektiği, İş Kanunu’nun 2. maddesindeki tanıma paralel biçimde belirtilmiş, Yönetmeliğin 4. maddesinde ise asıl-alt işveren ilişkisinin kurulma şartları sıralanmıştır. Buna göre;
“ (1) Asıl işveren alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için;
a) Asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalıdır.
b) Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.
c) Alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır.
ç) Alt işverene verilen iş, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir iş olmalı, asıl işe bağımlı ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden bir iş olmalıdır.
d) Alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ancak daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez”.
48. Şu hâlde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi ile Alt İşverenlik Yönetmeliğindeki hükümlere göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edilebilmesi için, öncelikle işyerinde işçi çalıştıran bir asıl işverenin bulunması gerekmekte olup asıl işverenin o işyerinde işçi çalıştırarak işveren sıfatını koruması, işin bütününü başka bir işverene devretmemiş bulunması gerekir. Diğer bir koşul ise, alt işveren tarafından yerine getirilen işin asıl işverene ait işyerinde yapılmasıdır. İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “…işçilerini…bu işyerinde çalıştıran diğer işveren…” ifadesi de bu koşulun varlığını doğrulamaktadır (Süzek, Sarper: İş Hukuku,14. Baskı İstanbul 2017 s. 160 ve 161).
49. Bunların yanı sıra İş Kanununun 2. maddesinin 6. fıkrasına göre alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için “Bir işverenden işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde” taşeron tarafından iş alınması gerekir. Bu nedenle, örneğin bir otomotiv veya tekstil üretiminin yapıldığı fabrikada yasanın gerekçesinde belirtildiği gibi yapılan işle ilgili olmayan bir ek inşaat yapımı veya bina onarımı işini alan diğer işverenin alt işveren olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (Süzek, 161). Başka bir deyişle asıl işverenin işyerinde yürüttüğü asıl işi ile ya da asıl işe yardımcı nitelikteki işlerle hiç ilgisi olmayan, görülen işe tamamen yabancı bir eser, yapı inşası, çatı tamiri, işyerinin badana boyası gibi geçici işler yönünden elbette ki, asıl işveren-alt işveren ilişkisinden bahsedilemez.
50. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 3. maddesinin (c) bendinde asıl iş, “mal veya hizmet üretiminin esasını oluşturan iş”; (ğ) bendinde yardımcı iş, “işyerinde üretilen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iş” şeklinde tanımlanmıştır.
51. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. ve 7. fıkralarına ilişkin değişiklik önergesinin gerekçesinde yardımcı işlerin herhangi bir sınırlama olmaksızın alt işverene verilebileceği belirtilmiştir. Anılan gerekçede, “Yapılan düzenlemeyle, doğrudan üretim organizasyonu içinde yer almayan yükleme, boşaltma, temizlik, yemek hizmetleri, odacılık ve çay hizmetleri, personel taşıma, güvenlik, teknik bakım gibi işyerlerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın kurulabileceği…” belirtilmiştir.
52. Asıl işveren işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işini ise ancak işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiriyorsa alt işverene gördürülebilecektir.
53. Bu açıklamalara göre, işverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir iş olarak değerlendirilebilecek nitelikte ise iş alan kimse alt işveren değil bağımsız işveren konumunda olacaktır. Yine işin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, asıl işveren-alt işveren ilişkisi dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk hâli söz konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse iş sahibi (ihale makamı) Kanunun tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinden söz edilemeyecektir.
54. Aynı şekilde işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına ya da ortakları ile işi yürüten kişinin alt işveren olarak kabulü mümkün değildir. Bu kişinin diğer işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının ise sonuca etkisi bulunmamaktadır.
55. Bundan başka 506 sayılı Kanun’un “Üçüncü Kişinin Aracılığı” başlıklı 87. maddesi; “Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur.
Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir.” hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun’un 87. maddesinde verilecek işin yapılan asıl işle ilgili olması gerektiğine ilişkin bir belirleme yapılmamıştır.
56. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve 506 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 12. maddesinin son fıkrasında (5510 sayılı Kanun md. 12/6); alt işveren, bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişi olarak tarif edilmiştir. Maddeye göre; sigortalılar üçüncü kişiler aracılığıyla işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren bu Kanun’un işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır.
57. Dolayısıyla İş Kanunu’nun 2/6. maddesi ile işçilerin İş Kanunu, iş sözleşmesi ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları; 5510 sayılı Kanunun 12/6. maddesi ile de Sosyal Güvenlik Kurumunun alacakları ve sigortalının sosyal güvenlik hakkı koruma ve güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi hâlde, işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle İş Kanunu veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmaları mümkün olurdu.
58. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2015 tarihli ve 2015/9-3132 E., 2015/2652 K.; 21.05.2019 tarihli ve 2015/10-1743 E., 2019/588 K. ile 08.04.2021 tarihli ve 2021/10(21)-37 E., 2021/448 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
59. Somut olayda davacıların murisi kazalı işçi...’ın 14.12.1999 tarihinde Sarıkamış Merkez Ring Şebekesi işinde çalıştığı sırada çıktığı yanlış elektrik direğinde elektrik hattı değişimi için çalışma yaparken elektrik çarpması nedeniyle elektrik direğinden düşerek vefat ettiği anlaşılmaktadır.
60. Davacıların Tedaş Genel Müdürlüğü ve ... aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat istemli davada Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.09.2006 tarihli ve 2005/249 E., 2016/401 K. sayılı kararı ile davalı ... nezdinde kaza tarihinden iki ay önce işe başlayan ve işin gerektirdiği tecrübeye sahip olmadığı hâlde gerekli eğitim ve iş güvenliği bakımından bulundurulması zorunlu malzemeler verilmeyen kazalı işçi...’ın 14.12.1999 tarihinde yüksek gerilim bulunan elektrik direğine çıkarak çalışması nedeniyle elektrik çarpması sonucunda elektrik direğinden düşerek vefat etmesinde davalı işveren ... Elektrik İnşaat Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketinin sorumluluğunun bulunduğu, davalı ... ile hizmet alım sözleşmesi imzalayan Kars Tedaş Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğünün tüzel kişiliği bulunduğu anlaşıldığından davalı Tedaş Genel Müdürlüğünün taraf sıfatının bulunmadığı, kusur ve hesap raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile maddi ve manevi tazminatın davalı ... Elektrik İnşaat Taahhüt ve Ticaret Limited Şirketinden tahsiline, davalı Tedaş Genel Müdürlüğünün taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23.10.2007 ve 2007/2125 E., 2007/19017 K. sayılı kararı ile onandığı anlaşılmıştır.
61. Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumunun 13.03.2018 tarihli ve İR/09 sayılı raporunda 14.12.1999 tarihinde...’ın maruz kaldığı olayın iş kazası olduğu belirtilmiştir.
62. O hâlde özellikle Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.09.2006 tarihli ve 2005/249 E., 2016/401 K. sayılı kararı ile 13.03.2018 tarihli Kurum raporu ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde 14.12.1999 tarihinde kazalı işçi...’ın vefatıyla sonuçlanan olayın iş kazası olduğu açıktır.
63. Diğer taraftan Mahkeme ve Özel Daire arasında davalı ... Şirketinin asıl işveren olduğu hususunda ihtilâf bulunmamaktadır. Kaldı ki davalı ... vekili denetim yükümlülüğünü yerine getiren müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını belirtmiştir.
64. Bu durumda Mahkemece davalı ... Şirketinin asıl işveren konumunda olduğunun kabulü ile davacılar lehine hükmolunacak tazminatlardan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla sorumlu tutularak karar verilmesi gerekmektedir.
65. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
66. Öte yandan her ne kadar karar başlığında davacı olarak “Kendisine asaleten ve Emel Aktaş ile Ensar Aktaş’e velayeten ...” yerine “...” olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiş işin esasına etkili görülmeyerek bozma sebebi yapılmamıştır.
67. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.